26 Şubat 2010 Cuma

GSM HATLARINDA DAKİKA DİKKATE ALINACAK



GSM sektörü 2009’da hiç alışık olmadığı bir küçülme yaşıyor aslında...
Dakika miktarının çoğalması pozitif bir gelişme gibi görünse de bu dakikaların ne kadarı kullanılan bedava dakikalar-promosyon dakikalar diye insan düşünmeden edemiyor.
Çünkü GSM operatörlerinin hepsinin EBITDA’sından gerileme ve abone sayısında düşme görülüyor. Sektörün regülatörü BTK’nın 4. çeyrek verileri sektördeki çarpıcı durumu gözler önüne seriyor.
Buna göre, Türkiye’de GSM abonesi sayısı bir yılda tam 3 milyon kişi azaldı. Penetrasyon oranı da yüde 92’lerden yüzde 88’lere geriledi. Operatörlere baktığımızda Turkcell’in bir yılda abone kaybı 1.6 milyon seviyesinde iken Vodafone 1 milyon abone kaybetmiş. Avea da 400 bin abone kaybı ile rakiplerini izlemiş...
Bu düşüş ile ilgili çeşitli faktörler sayılabilir. Bunların başında hiç kuşkusuz zorlu ekonomik dönem sayılabilir. Tüm ekonomiyi etkileyen finansal gelişmelerin GSM kullanımını etkilememesi mümkün değil elbette. Ayrıca operatörlerin çıkardığı her yöne tarifelerin birden fazla sim kart kullanan abonelerin ikinci sim kartlarını iptal etmeleri de sayılabilir. Sektördeki genel görüş ikinci faktörün ağırlıklı etkiyi gösterdiği yönünde. Bu durumda 2010'da penetrasyon oranında daha da düşme beklenebilir.
Çünkü BTK’nın indirime gittiği ara bağlantı ücretleri her yöne tarifeleri daha da kolaylaştırmış durumda. Artık sahip olduğunuz operatörden diğer operatörleri aramaya korkmadığınız çekinmediğiniz bir dönem başlıyor... Bu durum sim kart iptallerinin devam edebileceğini gösteriyor. 3G’nin de kullanılmaya başlandığı 2009’da 3G kaynaklı ek talebe rağmen 3 milyon GSM abonesinin sim kartlarını iptal etmesi çarpıcı görünüyor. Bu olumsuzluğa rağmen olumlu sayılabilecek bir gelişme olarak ise faturalı hat kullanan abone sayısındaki artış gösterilebilir. 2008 sonunda yüzde 20 olan toplam fatura abone oranı 2009’da yüzde 25’e çıkmış görünüyor. Kalan yüzde 75’lik büyük kitle ise kontörlü hat kullanmaya devam ediyor. Sektörü asıl etkileyecek gelişme ise Nisan ayında bekleniyor. Şu anda kontör alan ancak kaç kontör karşılığında kaç dakika konuşabildiğini tam olarak göremeyen kullanıcılar ve operatörlerin çeşitli promosyon ve kampanyaları ile kontör/dakika/ücret hesabını bir türlü yapamayanların soruınu BTK’nın aldığı karar ile çözülüyor.. Buna göre artık tüm fiyatlamalarda kontörden dakikaya geçilecek.. Böylece ödenen ücret karşılığında kontör değil dakika alınacak. Abonelerin kafası karışmaktan kurtulacak..Kaç para ödendiği ve kaç dakika konuşulabildiği daha net görülecek.

25 Şubat 2010 Perşembe

İ WEB BİR WEB YAYIN PROGRAMI

iWeb çok güzel görünüme sahip web siteleri yapmanızı ve yayınlamanızı sağlayan kişisel bir web yayın programıdır.

iWeb, iLife Media Browser’ını diğer iLife uygulamalarıyla entegre etmek için kullanır. iPhoto’daki resim ve albümlerinizi, iMovie’deki video podcast ve filmlerinizi, iTunes’daki en sevdiğiniz şarkıların linklerini sitenize kolayca ekleyebilirsiniz. Son olarak da tek bir tuşla websitenizi yayınlayabilirsiniz.
iWeb nedir?

iWeb ile hızlı bir şekilde profesyonel görünüme sahip web siteleri yapabilirsiniz ve bunun için HTML bilmenize dahi gerek yoktur.

iWeb’in profesyonelce tasarlanmış temalarından, size uygun olduğunu düşündüğünüz temayı seçebilirsiniz. Birçok template seçeneği bulunan podcast ve bloglar ile ailenizi kendi durumunuzdan haberdar edebilirsiniz. Web sitenizi istediğiniz her an güncelleyerek tekrar yayınlayabilirsiniz.
iWeb’i kullanmaya başlarken

Websitenizi yapmaya hazır olduğunuzda öncelikle sitenizde neler olması gerektiğini belirlemelisiniz. Neler ile iletişim içinde olacaksınız? Ne tür bilgiler paylaşacaksınız? Bir planınız olduğunda, iWeb’in hazır temaları tüm isteklerinize karşılık verecek ve mükemmel yazı karakterleri, arkaplan resimleri ve renkleriyle sitenize çok güzel bir görünüm kazandıracaktır.
Web sitenize yazı ve resim eklemek

iWeb temanızı seçtikten sonraki adımınız bu siteyi kendi yazı ve resimlerinizle süslemektir. Her sayfa, içerisinde yazı yazabileceğiniz ve resim ekleyebileceğiniz özel yerlere sahiptir.

Bir textbox’a direk yazı ekleyebilir veya yeni bir tanesini istediğiniz bir yere ekleyebilirsiniz. Resimleriniz de eklediğiniz zaman olmaları gereken yere gelecektir. Kendi öğelerinizi ekledikten sonra onları sayfanın içinde istediğiniz şekilde hareket ettirebilirsiniz.
Resim sayfası eklemek

Websitenizi yapmaya başladıktan sonra ona yeni sayfalar da eklemek isteyebilirsiniz. iWeb ile, istediğiniz sırada yeni sayfaları ekleyebilir ve daha sonra düzenlemelerini yapabilirsiniz.

iWeb’in sayfa esnekliği farklı türlerde sayfaları kendi medyalarınızı kullanarak eklemenize olanak sağlıyor. Bir Photo Page, resimlerinizi sunabileceğiniz mükemmel bir sayfa. Tek seferde ister bir resmi, ister tüm albümü ekleyebilirsiniz.
iWeb Widgets

iWeb’in bir diğer güzel özelliği de ekranın sağında bulunan Widget’ları. Bu Widget’lar ile HTML kodu, Google Maps görüntüsü, Youtube’dan bir video veya webcam ile çekip anında ekleyebileceğiniz iSight Photo gibi birçok öğeyi sitenizde kullanabilirsiniz.
Sitenizin yayınlanması

Web sitenizin tasarımını bitirdiğinizde bunu tüm arkadaşlarınız ve ailenizle paylaşmaya hazırsınız.

Yayınlamak için 3 farklı seçeneğiniz bulunmakta:

* MobileMe hesabınız varsa kullanıcı adınız ve şifrenizle
* Bir web sitesinde direk olarak yayınlamak istiyorsanız bu siteye ait kullanıcı adı ve şifre bilgileriyle
* Bilgisayarınızda belirlediğiniz bir yere dosya olarak kaydederek

yayınlayabilirsiniz.
Son olarak

iWeb’i kullanmak için bir Mac OS X işletim sistemi ve bunun üzerinde yüklü olan iWeb programına sahip olmanız gerekiyor.

Bunlara sahip olduktan sonra websitenizi yayınlamak için birkaç saatinizi ayırmanız yeterlidir.

APACHE PHP MYSQL VE LINUX KURULUMU



LAMP adı verilen Apache/Php/Mysql (ve Linux :) ) kurulumunu Windows platform altında gerçekleştirmek için aşağıdaki adımlar izlenebilir:

Bu döküman Windows 7 (64 bit) yüklü bir sistem üzerine 27 Eylül 2009 tarihi itibarıyla ilgili yazılımların son sürümleri kurularak oluşturulmuştur.

Bu döküman Windows işletim sistemi, tarayıcılar, web sunucular, PHP, MySql ve Netbeans ile ilgili çok temel bilgiye sahip olduğunu varsaymaktadır. Bu döküman bu teknolojilere giriş yapmak amacıyla yazılmamıştır, bu teknolojiler hakkında hiç bilgisi olmayan bir kullanıcının da uygulayabileceği basitlikte ekran görüntülerine ve açıklamalara sahip değildir. Dökümanda olabildiğince her adım açıklanmaya çalışılmıştır ve yukarıda inkar edilse bile olabildiğince kullanıcının temel bilgilerde eksiği olması durumunda da dökümanı takip edebilmesi ikincil olarak amaçlanmıştır. Fakat temel bilgi eksikliğiniz varsa problem yaşayabilirsiniz, bu durumda problem yaşadığınız teknolojinin dökümantasyonu okumanızı ya da bu teknolojiye giriş yapmak amacıyla yazılmış bir dökümanı da bu dökümanla paralel şekilde incelemeniz tafsiye edilir.
I.Apache

Apache HTTP Server bir web sunucusudur. PHP desteği gelişkin olduğundan özellikle Linux sistemlerde tercih edilir. Windows için Apache HTTP Server'ı http://httpd.apache.org adresinden indirebilirsiniz.

1. Apache HTTP Server 2.2.13 versyonunu indirin. Apache HTTP server'ın SSL'li ve SSL'siz versyonları paketlenip sunulmaktadır. Bu farkın sebebi SSL'li versyon içerisindeki OpenSSL modülünün lisans durumudur. Eğer https protokolü ile de servis vermeyi düşünüyorsanız SSL'li versyonu indirmeniz gerekmektedir.
2. Kurulum esnasında Server Information girmeniz gerekmektedir. Burada kullandığınız domain name, server name ve administrator e-mail sunucunun konfigurasyonunda yer alacaktır ve 404 hata sayfası gibi kullanıcıya gösterilen sayfalarda görülmesi mümkün olabilecektir.

Yine Server Information ekranında sunucunun bir Windows servisi olarak 80. port'da mı, ya da normal bir kullanıcı tarafından elle çalıştırılacak şekilde 8080. portta mı çalışacağını seçebilirsiniz. Eğer sunucunuzu 8080. porttan çalıştırmayı seçtiyseniz dökümanda http://localhost/bir/dizin şeklindeki tüm URL'lerde localhost yanına port numarasını da eklemeniz gerekmektedir, http://localhost:8080/bir/dizin şeklinde.

Sunucunuz sadece geliştirme için değil sunum için de kullanılacaksa ve uzaktan erişime açık olacaksa servis olarak çalıştırmanız tavsiye edilir. Eğer sunucunuzu sadece geliştirme için kullanacaksanız elle çalışacak şekilde konfigürasyon yapabilirsiniz.
3. Test: Sunucunuzun çalıştığını test etmek için tarayıcınızı http://localhost adresine yönlendirin. Bilgisayarınızda daha önce kurulu bir Apache sunucu yoksa Apache sunucu ile gelen varsayılan başlangıç sayfası ekrana gelecek ve çıktı "It Works!" olacaktır. Aşağıdaki ekran görüntüsünde düzgün kurulmuş bir Apache sunucunun açılış sayfası görülmektedir. Sağ alt köşedeki taskbar da Apache Monitor ikonu sunucunun çalıştığını göstermektedir.

4. (Opsiyonel) Konfigurasyon: Apache'nin varsayılan olarak kullandığı DocumentRoot dizini C:\Program Files (x86)\Apache Software Foundation\Apache2.2\htdocs 'dir. Bu dizine koyduğunuz dosyalar (ve altdizinler) web sunucu tarafından görüntülenir. Web sunucunuza gelen herhangi bir istek için gereken dosyalar bu dizin altında aranır.Örnek olarak:

http://myserver.mydomain.org/mypath/to/funny/pictures.gif

URL'ini tarayıcınızda görüntülemeye çalıştığınız zaman
* myserver.mydomain.org isimli sunucunuza,
* /mypath/to/funny/pictures.gif yoluna

ait bir istek sunucuya gönderilir. Sunucuda Apache varsayılan konfigurasyon ile kuruluysa bu yol C:\Program Files (x86)\Apache Software Foundation\Apache2.2\htdocs\mypath\to\funny\pictures.gif dosyasına karşılık gelir.

Varsayılan dizini kullanmanın tek sakıncası Windows Vista ve Windows 7 altındaki UAC sistemi c:\Program Files (x86) altındaki dizinlere erişimi kısıtlamasından dolayı doğabilecek sorunlardır. Web sunucunuzu geliştirme için kullanacaksanız ve PHP kaynak kodlarının sunucu üzerine otomatik deploy edilmesini planlıyorsanız bu dizinin kullanılması kodların otomatik olarak deploy edilememesine yol açabilir ya da kodların deploy edileceği sistemi Administrator olarak çalıştırmak zorunda kalabilirsiniz. Bu yüzden DocumentRoot'u UAC tarafından korunmayan dizinlerden birine almak geliştirme için kullanılan sunucularda rahat çalışmayı sağlayabilir.

a. C:\Program Files (x86)\Apache Software Foundation\Apache2.2\conf altında Apache'nin konfigurasyon dosyaları yer almaktadır. httpd.conf ana konfigurasyon dosyasıdır. Bu dosyadaki

DocumentRoot "C:/Program Files (x86)/Apache Software Foundation/Apache2.2/htdocs"

satırını

DocumentRoot "C:/HttpRoot"

olarak değiştirilerek web sunucunuzun ana dizini başka dizine alınabilir. Dosya yolunda düz slash karakterini kullanıldığına dikkat edin.

b. Aynı değişikliği bu satırın biraz aşağısındaki



için de yapmanız gerekmektedir. (Bu satırın üstünde "This should be changed to whatever you set DocumentRoot to." şeklinde bir comment bulunur.)



satırın yeni hali olacaktır.

C:\Program Files (x86)\Apache Software Foundation\Apache2.2\conf\httpd.conf dosyasının da UAC kontrolü altında olduğunu ve normal bir metin editörü ile açılıp değiştirilemeyeceğini unutmayın. Dosyayı değiştirmek için masaüstünüze kopyalayıp gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra geri kopyalayıp eskisinin üstüne yazabilirsiniz.

c. DocumentRoot olarak verdiğiniz dizinin varolduğundan emin olduktan sonra Apache sunucunuzu tekrar başlatın.

Apache sunucunuzu Apache Monitor aracılığıyla tekrar başlatabilirsiniz.

Sunucunuzu tekrar başlattıktan sonra 3. adımı tekrarlayın. DocumentRoot dizini içinde index.html isminde bir dosya varsa HTML içeriği gösterilecektir. Yoksa dizinin içerisindeki dosyalar listelenecektir.

Eğer sunucuyu tekrar başlatamazsanız DocumentRoot olarak verdiğiniz dizinde bir problem var demektir. Dizinin var olduğundan ve Apache sunucunuzu çalıştıran kullanıcı tarafından ulaşılabilir olduğuna emin olun.

Eğer 3. adımı tekrarladığınızda 403 kodlu Forbidden hatası alıyorsanız b. adımını atlamış olabilirsiniz.

Not : Eğer Apache sunucuyu servis olarak kurduysanız Apache Monitor'ü Administrator olarak başlatmanız gerekmektedir. Aksi taktirde Apache Monitor aracılığıyla servisin durdurulup başlatılması mümkün olmayacaktır. Eğer Apache sunucuyu elle başlatılacak şekilde kurduysanız Apache Monitor'ü Administrator olarak çalıştırmanıza gerek yoktur. Apache kurulumu her durumda bilgisayarınızın Başlangıç klasörüne uygun bir Apache Monitor kısayolu eklemektedir.
II.PHP

PHP "PHP is Hypertext Preprocessor" ismiyle anılan, web tabanlı platformlar için geliştirilmiş bir programlama dilidir. Apache sunucu ile birlikte kurulduğunda web sunucu içerisinde PHP dilini kullanan sayfalar yaratarak dinamik içerik kullanmayı mümkün hale getirir. PHP daha çok web sunucular ile çalıştığından PHP kurulumu içerisinde PHP kodlarını standart bir programlama dili gibi komut satırından çalıştıracak programlar olduğu gibi değişik tipte web sunucular ile konuşabilecek arayüzler mevcuttur. Apache sunucuları PHP benzeri programlama dilleriyle Apache modülleri ya da CGI adı verilen arayüzlerden konuşabilmektedir. PHP kurulu içerisinde gerekli Apache modulleri mevcuttur.

1. PHP 5.3.0 Windows binary dosyaları içerisinden Visual Studio 6 ile derlenmiş versiyonlardan birini indirin. Visual Studio 9 ile derlenmiş versiyonlar sadece IIS Sunucusu ile çalışmak için uygundur.
2. PHP kurulumu esnasında kullandığınız http sunucuyu PHP ile çalışacak şekilde ayarlayabilmektedir. Apache sunucumuzu PHP ile çalışabilecek hale getirmek için Apache 2.2.x module sunucu tipini seçmemiz, daha sonra da Apache konfigürasyon dizinini PHP kurulumuna göstermemiz gerekmektedir. Apache 2.2 sunucuyu varsayılan şekilde kurduysanız kurulum dizininin C:\Program Files (x86)\Apache Software Foundation\Apache2.2\conf olması gerekmektedir.
3. PHP kurulumunda kurulacak bileşenler arasında PHP dökümantasyonu, PHP dosyalarının Windows Explorer üzerinden çalıştırılmasını sağlayan eklentiler ve PHP'nin kütüphanesi olarak adlandırılabilecek Extensions (elentiler) mevcuttur. PHP sistemimizi Mysql sunucusu ile kullanabilmek için Mysql eklentisinin kurulduğundan emin olun. Mysql eklentisine alternatif olarak Mysql veritabanlarına ulaşmak için Object Oriented bir API sunan Mysqli eklentisini kurmanız da tafsiye edilir.
4. (Test) PHP kurulumunun Apache sunucunuzu doğru şekilde ayarladığından emin olmak için Apache sunucunuzun DocumentRoot olarak ayarladığınız ana dizininde index.php isminde bir dosya yaratın ve içerisine aşağıdaki içeriği yerleştirin:

It works!

echo "
Also Works with PHP!

";
?>


Web tarayıcınızı http://localhost/index.php adresine yönlendirin. Tarayıcınızın sadece "It works! Also Works with PHP!" çıktısını vermesi gerekmektedir. Aşağıdaki ekran görüntüsü örnek çıktıyı göstermektedir.

Eğer tarayıcınız dosyanın içeriğini tüm HTML tag'leri ve PHP keywordlerini de gösterecek şekilde ekrana döküyorsa PHP kurulumunuzda sorun var demektir. Aşağıdaki ekran görüntüsü PHP kurulumunda sorun olması durumunda alacağınız çıktıyı göstermektedir.

5. Eğer PHP kurulumunuz herhangi bir hata vererek sonlanırsa, ya da herhangi bir hata almamanıza rağmen 4. adımda istenilen çıktıyı alamıyorsanız PHP kurulumunuzu elle kontrol etmeniz ve eksik varsa eksikleri elle eklemeniz gerekmektedir.

Apache sunucunuzun daha önce üzerinde değişiklikler yaptığımız konfigürasyon dosyasını (C:\Program Files (x86)\Apache Software Foundation\Apache2.2\conf\httpd.conf) açın. Dosyanın içerisinde

LoadModule php5_module "C:/Program Files (x86)/PHP/php5apache2_2.dll"

AddType application/x-httpd-php .php

PHPIniDir "C:/Program Files (x86)/PHP"

satırlarının yer aldığından emin olun, eğer bu satırlar eksikse ekleyin. C:/Program Files (x86)/PHP dizini yerine PHP kurulumu esnasında PHP'nin kurulması için başka bir dizin verdiysenin o dizinin yeralması gerekmektedir. Dosya yolunda düz slash karakterini kullanıldığına dikkat edin.

Satırları kendiniz eklediyseniz satırları ekledikten sonra sunucunuzu tekrar başlatın.

Eğer satırları kendiniz ekleyecekseniz dosyanın herhangi bir yerine ekleyebilirsiniz. Sadece dosya içerisindeki blokları arasına eklemediğinizden emin olun, bu bloklar belirli koşullar oluştuğunda geçerli olmaktadır, eklediğiniz satırların dikkate alınmamasına yolaçabilir.

PHP kurulum dizini içerisinde php5apache2_2.dll ve php.ini dosyalarının yer alması lazımdır. Eğer verilen dizinde bu dosyalar yer almıyorsa PHP kurulumunuz yine çalışmayacaktır, ayrıca Apache sunucunuz tekrar başlamayabilir ve hata üretebilir. Eğer kullandığınız PHP kurulumu bu dosyaları başka bir dizine koyuyorsa (C:\Windows gibi) Apache konfigürasyon dosyası içerisine eklediğiniz satırlarda bu dizini kullanın.

PHP ile ilgili satırların yeraldığından emin olup sunucununuz tekrar başlattıktan sonra 4. adımı tekrar edin.
6. (Opsiyonel) Apache sunucu, eğer bir dizin yolunu belirten, dosya ismi vermeyen bir istek ile karşılaşırsa o dizinde index.html dosyasını aramakta, eğer böyle bir dosya yoksa dizin içeriğini listelemektedir. Eğer index.php isimli dosyalarınızın da index.html gibi dizine ait istek gelince çalıştırılmasını istiyorsanız Apache konfigürasyon dosyası içerisinde



DirectoryIndex index.html



şeklinde belirtilen bölümü



DirectoryIndex index.html index.php



olarak değiştirin. Daha sonra Apache sunucunuzu tekrar başlatın.

Bu özelliği test etmek için Apache sunucunuzun ana dizininde index.html ismindeki bir dosya varsa dosyayı silin (ya da başka bir dizine taşıyın ya da ismini değiştirin) Daha sonra tarayıcınızı http://localhost adresine yönlendirin. Apache sunucumuzu test ederken tarayıcımız bu adrese gittiğinde index.html dosyasının içeriği sunucumuzdan tarayıcımıza gönderilmişti. Şimdi dizinde index.html dosyası bulunmadığından ve index.php dosyası bulunduğundan, yeni yaptığımız ayar ile index.php dosyasının çıktısı (4. adımda aldığımız) tarayıcımıza gelecektir.

III.MySQL

MySQL PHP sistemi ile birlikte kolaylıkla kullanılabilen popüler bir veritabanı sunucusudur. MySQL'in popülerliği PHP'nin popülerliğinin arttığı dönemde artmıştır. Bu ikili veri tabanına bağlı web uygulamaları geliştirmek için özellikle özgür yazılım camiasında tercih edilen bir ikili olmuştur. MySQL veritabanını geliştiren MySQL.com AB MySQL sunucuyu MySQL Community Server adı altında açık kaynak kodlu bir şekilde dağıtmaktadır. Veri tabanı ile ilgili destek içeren bir sürüm ise MYSQL Enterprise Subscription adı altında sunulmaktadır.

1. MySQL Community Server'ın son kararlı sürümü olan 5.1.19 sürümünün Windows64 (ya da Windows) essential paketini indirin. Essential paketi bu dökümanda kulanacağımız tüm özellikleri barındırmaktadır. Tam sürüm içerisinde gömülü sunucu, performans test programları gibi ileri seviye programlar mevcuttur. MySQL sunucuyu bir web sitesinin alt yapısını oluşturmak için kullanacaksanız tam sürümü indirmeniz önerilir.
2. MySQL (Essential Sürüm) kurulumu esnasında Typical kurulum yaparsanız sadece C/C++ üzerinden MySQL veritabanına erişmek için gerekli kütüphaneler kurulmamaktadır. C/C++ üzerinden MySQL veritabanına erişmeyi planlıyorsanız Complete kurulum, böyle bir niyetiniz yoksa Typical kurulum yapabilirsiniz.
3. Kurulum sona erdikten sonra "Configure MySQL Instance" seçeneğini seçerseniz MySQL veritabanınızın ayarlarını yapmanız için bir sihirbaz başlayacaktır. Bu sihirbaz ile özelleştirebileceğiniz MySQL ayarları şunlardır:

a. MySQL Sunucunun üzerinde çalışacağı bilgisayarın sistem kaynaklarını ne kadar kullanacağı. Developer Machine, Server Machine ve Dedicated MySQL Machine şeklinde üç değeri vardır. MySQL sunucuyu kuracağınız bilgisayarın durumuna göre doğru seçeneği seçmeniz gerekmektedir. Eğer bilgisayar üzerinde aynı zamanda geliştirme yapmayı düşünüyorsanız ilk seçenek, bilgisayarı sadece LAMP mimarisini çalıştırmak için kullanacaksanız ikinci seçenek ve bilgisayarı sadece MySQL çalıştırmak için kullanıyorsanız üçüncü seçenek size en uygun olandır. Emin değilseniz varsayılan değeri seçili bırakabilirsiniz.

b. MySQL sunucusunun veritabanlarının kullanım şekli. Multifunctional Database, Transactional Database Only ve Non-Transactional Database Only şeklinde üç değeri vardır. Veritabanları bu şekle göre optimize edilmektedir. Sadece basit web uygulamalarında MySQL kullanmak için sunucuyu kuruyorsanız üçüncü seçenek en uygun seçenek olacaktır. Veri tabanını daha karmaşık, transaction gerektiren bir platform olarak kullanmak düşünceniz varsa birinci seçenek en uygun seçenek olacaktır. Emin değilseniz varsayılan değeri seçili bırakabilirsiniz.

c. MySQL veri dosyalarının hangi sürücüye ve dizine koyulacağı. Eğer veri dosyalarınızın çok yer tutmasını bekliyorsanız ya da veri dosyalarınızı önceden belirlediğiniz bir dizine koyup rahat yedeklemek istiyorsanız burada kendi seçeceğiniz bir sürücüdeki bir dizini veri dosyaları dizini olarak seçebilirsiniz. Emin değilseniz varsayılan dizini seçili bırakabilirsiniz.

d. MySQL sunucuya aynı anda ortalama kaç kullanıcının bağlanacağı. Decision Support (DSS)/OLAP, Online Transaction Processing (OLTP) ve Manual Setting olmak üzere üç değeri vardır. Standart bir geliştirme ya da az trafikli sunucu ortamı için ilk seçenek uygundur. Eğer bir sunucu ortamı kuruyorsanız ve çok trafik almayı bekliyorsanız ikinci seçeneği işaretleyebilirsiniz. Eğer MySQL sunucunuzun alacağı trafik konusunda kesin bir fikriniz varsa bunu en verimli şekilde karşılacak bağlantı sayısını üçüncü seçeneği kullanarak da girebilirsiniz. Emin değilseniz varsayılan değeri seçili bırakabilirsiniz.

e. MySQL sunucunun network üzerinden hizmet verip vermeyeceği. Normal şartlar altında sunucuya sadece aynı bilgisayar üzerinden bağlanacak olsanız bile basitlik ve taşınabilirlik için bu seçeneği aktif duruma geçirmeniz tavsiye edilir. Ciddi bir güvenlik kısıtlaması altında çalışacak bir sunucu için bu seçenek etkisiz hale getirilebilir. (Bu dökümanın ilerleyen bölümlerinde bu seçeneğin aktif olduğu varsayılmıştır.)

f. MySQL sunucunun veri tabanı sunucusu standartlarına uyup uymayacağı. Eğer MySQL sunucu içerisinde sunulan ve MySQL'e özgü olan bir özelliği kullanmayı planlamıyorsanız bu seçeneğin aktif halde olması tavsiye edilir.

g. MySQL Sunucu üzerinde kullanılacak karakter kümesi. Sunucu üzerinde tutulacak metin tipi verinin karakter kümesini seçmeniz gerekmektedir. Eğer Türkçe karakterler kullanmayacağınızdan eminseniz varsayılan değer olan ilk seçeneği (latin1 karakter kümesini) seçebilirsiniz. Türkçe karakterleri desteklemek için ikinci seçeneği seçmeniz ve UTF8 karakter kümesini kullanmanız, ya da alternatif olarak üçüncü seçeneği seçip latin5 karakter kümesini aktif hale getirmeniz gerekmektedir. (Bu dökümanın ilerleyen bölümlerinde ikinci seçeneğin aktif olduğu ve veritabanı genelinde UTF8 karakter kümesinin kullanıldığı varsayılmıştır.)

h. MySQL sunucunun bir Windows servisi olarak kurulup kurulmayacağı, kurulursa servisin isminin ne olacağı ve otomatik olarak başlayıp başlamayacağı. MySQL sunucuyu sadece ihtiyacınız olduğu zaman elle başlatmayı tercih etmeyecekseniz bu seçeneği aktif hale getirmeniz tavsiye edilir.

i. MySQL sunucu ile birlikte gelen programcıkların yollarının Windows'un PATH dizin değişkenine eklenip eklenmeyeceği. Bu programcıkları rahat kullanmak için bu seçeneği aktif hale getirmeniz tavsiye edilir. (Bu dökümanın ilerleyen bölümlerinde bu seçeneğin aktif olduğu varsayılmıştır.)

j. MySQL sunucunun temel kullanıcı ayarları. MySQL sunucu kendi içerisinde bir kullanıcılar tablosu barındırmaktadır ve sadece bu tabloda tanımlanan kullanıcılara sunucuya bağlanma ve sunucuda tanımlı hakları dahilinde işlem yapma hakkı vermektedir. MySQL sunucunun yönetilmesi için root isimli bir kullanıcının olması tavsiye edilir. Bu seçenek ile bu kullanıcıyı yaratıp bir şifre atayabilir ve bu kullanıcının başka bilgisayardan MySQL sunucuya ulaşıp ulaşmayacağına karar verebilirsiniz.

Aynı zamanda bu seçenekten veritabanına kimliksiz (anonymous) erişime izin verip vermeyeceğinizi de seçebilirsiniz. Bu tip erişime izin vermemeniz tavsiye edilir.

Eğer daha önce kurulu bir MySQL veritabanı üzerine tekrar kurulum yapıyorsanız yeni bir root hesabı oluşturmayabilirsiniz. Fakat yeni bir kurulum yapıyorsanız mutlaka root hesabını oluşturun ve kolay olmayan bir şifre atayın.

Tüm bu seçenekler MySQL'i kurduğunuz dizin altındaki my.ini dosyasına yazılmaktadır. Bu dosyayı kendiniz değiştirerek de MySQL sunucu ve istemci ayarlarınızi özelleştirebilirsiniz. Eğer MySQL sunucuyu varsayılan konumuna kurduysanız bu dosya Vista ve Windows 7'de UAC tarafından korunmaktadır.

Tüm seçenekleri seçip sihirbazın son adımına geldiğinizde seçenekler my.ini dosyasına yazılır ve MySQL sunucuyu servis olarak kurduysanız servis başlatılır. Servis başladıktan sonra da seçtiğiniz kullanıcı ayarları sunucuya uygulanır. Artık sunucuya bağlanmaya hazırsınız.
4. (Test) MySQL sunucuyu servis olarak kurduysanız ve otomatik olarak başlamasını seçtiyseniz kurulum sonunda MySQL sunucunuz başlayacaktır. MySQL sunucuya bağlanmak için MySQL kurulumu sonrasında Start Menu içerisine kısayolu eklenen MySQL Command Line Client 'ı kullanabilirsiniz. Programı çalıştırdığınız zaman size şifre soracaktır. Şifre olarak root kullanıcısı için atadığınız şifreyi girebilirsiniz. Eğer veritabanına giriş yaptıysanız MySQL sunucu problemsiz kurulmuş demektir. Aşağıdaki ekran görüntüsündeki komutları verip sunucunun düzgün çalıştığından emin olabilirsiniz.

Eğer MySQL Command Line Client kısayolu Start Menu'de yoksa bir komut satırı açıp

mysql -u root -p

komutunu vererek MySQL Command Line Client' ı çalıştırabilirsiniz.

Eğer MySQL sunucuyu servis olarak kurmadıysanız ya da başka bir sebeple sunucu çalışmıyorsa ilk önce 5. adımı uygulayıp daha sonra bu adıma geri dönün. MySQL sunucunun çalışıp çalışmadığını Windows Task Manager'dan görebilirsiniz. Tüm kullanıcılara ait işlemleri listelerseniz çalışan MySQL sunucunun process ismi mysqld.exe olarak listelenecektir. Eğer böyle bir işlem yoksa MySQL sunucu çalışmamaktadır.
5. MySQL sunucuyu çalıştırmanız gerekiyorsa sunucunun servis olarak kurulup kurulmadığına bağlı olarak bunu iki şekilde yapabilirsiniz.

a. MySQL servisini yeniden başlatmak:

Eğer MySQL sunucuyu servis olarak kurduysanız Windows'un servisler listesini açın. Bu listeyi Star Menu içerisine services yazarak ya da Control Panel -> Computer Management yolunu takip ederek açabilirsiniz. MySQL isimli servisi seçip sol taraftaki Restart (ya da Start) linkine tıklayın.

b. MySQL sunucuyu elle başlatmak:

Eğer MySQL sunucuyu sadece ihtiyacınız olduğu zaman başlatmak istiyorsanız en güvenli yol sunucuyu servis olarak kurup servisin oromatik olarak başlatılmamasını sağlamaktır. Bu durumda Windows servisleri listesinden ihtiyacınız olduğu zaman MySQL sunucuyu başlatıp durdurabilirsiniz.

Herhangi bir sebepten dolayı MySQL sunucuyu servis olarak kurmak istemediyseniz MySQL sunucuyu kullanmak için komut satırından başlatmanız ve durdurmanız gerekmektedir.

MySQL sunucuyu başlatmak için komut satırından

mysqld --console

ya da

mysqld

komutlarından birini verebilirsiniz. --console parametresi hataların log dosyalarına değil de konsola basılmasını sağlamaktadır. Sunucu başladığı zaman

mysqld: ready for connections.

mesajını göreceksiniz. Bu noktada sunucunuz başlamış demektir. 4. adımdaki testi yaparak sunucunuzun çalıştığından emin olabilirsiniz.

MySQL sunucu başladığı zaman çeşitli dosyalar yaratmaktadır. Eğer MySQL sunucuyu Windows Vista ya da Windows 7 altında UAC tarafından erişimi kontrol edilen bir dizine kurduysanız ve MySQL sunucuyu elle başlatmaya çalışıyorsanız bu dosyaların yaratılmasında problem oluşabilir. Bu yüzden eğer MySQL sunucuyu Windows Vista ya da Windows 7 altında elle başlatmaya çalışıyorsanız bunu administrator yetkisine sahip olduğunuz bir komut satırından yapın.

Bu tip bir komut satırı açmak için Start Menu / Accessories içerisindeki Command Prompt kısayoluna sağ tıklayıp Run as administrator komutuyla komut satırını açın.

MySQL sunucunuzu kapatmak için yeni bir komut satırı açarak

mysqladmin shutdown -u root -p

komutunu vermeniz ve şifre sorulduğunda MySQL sunucunun root şifresini vermeniz gerekmektedir. Bu komut satırının administrator yetkisine sahip olmasına gerek yoktur. Aşağıdaki ekran görüntülerinde başlamış bir MySQL sunucuya ait komut satırı, bir MySQL sunucunun durdurulması için kullanılmış bir komut satırı ve durmuş bir MySQL sunucuya ait komut satırı yeralmaktadır.




IV. PHP + MySQL

PHP ve MySQL kurulumlarını doğru bir şekilde yaptıysanız PHP üzerinden MySQL veritabanına bağlanıp MySQL veritabanı sorguları çalıştırabiliyor olmanız lazımdır.

Bunu test etmek için aşağıdaki içeriği web dizininiz içerisinde herhangi bir yere phpmysqltest.php adıyla kaydedin ve tarayıcınızı bu dosyaya yönlendirin.



mysql_connect("localhost","root",);

$result = mysql_query("SELECT NOW()");

$time = mysql_fetch_array($result);

echo $time[0];

?>

Kırmızı ile belirtilen yere "<" ve ">" karakterleri olmadan mysql veritabanının root kullanıcısının şifresini yazmanız gerekmektedir. Eğer PHP - MySQL bağlantısı düzgün olarak kurulduysa tarayıcınızda çıktı olarak o günün tarihi ve o andaki saati görmeniz gerekmektedir.

V.XDebug

XDebug PHP ile kullanılmak üzere tasarlanmış bir debug mekanizmasıdır. PHP kodları Apache sunucu üzerinde çalıştığından klasik programlama dilleri için kullanılan debugger'lara benzer bir debugger kullanmak mümkün değildir. XDebug, Server Side Debugger adı verilen bir yapı sunar. Yani debugger aslında Apache sunucunuz üzerinde çalışmaktadır ve sunucuda çalıştırdığınız PHP kodlarında XDebug'ın sunduğu özellikleri kullanabilirsiniz.

1. XDebug'ı PHP için çeşitli eklentiler yüklemeye yarayan PEAR kurulumu ile ya da tek başına yükleyebilirsiniz. PHP 5.3 versyonunda PEAR ile ilgili problemler olduğundan bu dökümanda tek başına yükleme için gerekli yönergelere yer verilmiştir.

XDebug tek bir dll dosyasından ibarettir. XDebug ana sayfasından (http://xdebug.org) uygun bir XDebug sürümü indirip PHP dizininize koyunuz. İndirdiğiniz XDebug'ın hangi PHP sürümü için olduğuna, thread safe olup olmadığına ve VS6 ile derlenmiş olmasına dikkat etmeniz gerekmektedir. Kurduğunuz PHP sürümüne uygun XDebug sürümünü kurmazsanız problem yaşayabilirsiniz.
2. PHP kurulum dizinindeki php.ini dosyasına şu satırları ekleyin

zend_extension="C:/Program Files (x86)/PHP/php_xdebug-2.0.5-5.3-vc6.dll"

xdebug.remote_enable=1

yol olarak Xdebug dll dosyasının sisteminizdeki tam yolunu vermeniz gerekmektedir. Windows Vista ve Windows 7 altında bu dosyanın UAC korumalı olabileceğini unutmayın. Dosyada değişikliği yaptıktan sonra Apache sunucunuzu tekrar başlatın.

Not: PHP sürümünüz 5.3'den eskiyse bu adımda farklı işlemler yapmanız gerekebilir.
3. (Test) Web dizininiz içerisinde herhangi isim de bir php dosyası oluşturup içine şu içeriği koyun ve tarayıcınız yardımıyla çalıştırın



phpinfo();

?>

phpinfo() PHP kütüphaneleri içerisinde yer alan ve PHP kurulumu ile ilgili bilgi veren bir fonskyondur. Bu php programının çıktısı sisteminizde kurulu PHP ve PHP eklentileri ile ilgili ile ilgili ayrıntılı bilgi içerir. Bu çıktı içerisinde Xdebug eklentisi ile ilgili bilgi olması gerekmektedir. Eğer çıktıda Xdebug ile ilgili bilgi yoksa Xdebug kurulumu tamamlanmamış demektir.

VI.Netbeans

PHP projeleriniz oluşturmak, geliştirmek ve yönetmek için Netbeans'in PHP destekleyen bir sürümünü kullanabilirsiniz. Netbeans'in kurulumunda PHP modülünü seçmeniz gerekmektedir.

Netbeans ile oluşturduğunuz PHP projeleri 3 şekilde çalıştırılabilmektedir:

a.Yerel Web Sunucusu: Eğer Netbeans'in çalıştığı bilgisayarda bir web sunucunuz varsa kodlarınızı bu sunucu üzerinde çalıştırabilirsiniz. Netbeans'in kodlarınızı çalıştırması için web sunucunun ulaşabileceği bir dizinde bulunmaları gerekmektedir. PHP projenizi çalıştırdığınız zaman Netbeans kodlarınızı bu dizine kopyalar ve tarayıcınızı bu dizine karşılık gelen URL'e yönlendirir.

Netbeans web sunucunuzun konfigurasyonuna müdahale etmemektedir. Projenizin kopyalanacağı dizine ait URL'i vermek sizin sorumluluğunuzdadır. Aşağıdaki ekran görüntülerinde Netbeans üzerinde yerel web sunucusu üzerinde çalışmak üzere ayarlanmış bir PHP projesi örneklenmiştir.


b.Script: PHP içerisinde web sunucu üzerinden çalışan bir bileşen dışında bir de çalıştırılabilir bir interpreter mevcuttur. PHP projelerinizi, özellikle HTML içerik içermeyen PHP dosyalarınızı bu interpreter'ı kullanarak da çalıştırabilirsiniz. Bu modda çalışmak için Script seçeneğini seçip PHP Interpreter'ın doğru algılandığından emin olmanız yeterlidir. PHP projenizi çalıştırdığınızda ana dosyanızın içeriği interpreter'da çalıştırılacak ve çıktı penceresinde programın çıktısı gösterilecektir.

c.Uzak Web Sunucusu: Bu seçenek Yerel Web Sunucu seçeneğine benzemektedir. Programlarınız bir web sunucunun ulaşabileceği bir dizine kopyalanır ve tarayıcınızın yönelendirileceği bir URL verilir. Bu seçeneğin tek farkı web sunucu uzaktaki bir bilgisayar üzerindedir ve projenin kopyalanması FTP ya da SFTP protokolleri kullanılarak yapılır.

Eğer XDebug kurulumunu tamamladıysanız Netbeans ile PHP projelerinizi aynı Java projeleri gibi debug etmeniz de mümkündür. İstediğiniz yere breakpoint koymak, istediğiniz değişkenin ya da ifadenin değerini izlemek, PHP Super Global Değişkenlerin değerlerinin rahatça incelemek, metot çağrı yığıtını incelemek XDebug ile Netbeans üzerinde yapabileceğiniz temel debug işlemlerinden bazılarıdır.

Yazılım Sektörünün Geleceği ve Ülkemizin Konumu



Yazılımın günümüzdeki yerini anlatmak için belki bir kaç rakam ve örnek önemli fikirler verebilir. Bugün bir cep telefonunda yaklaşık 15 milyon satır, bir arabada 50 milyon satır kod (bilgisayar program komutu veya komut dizisi) bulunmaktadır. Bunun haricinde aşağı yukarı tüm elektronik cihazların temelini oluşturan transistörlerden bugün dünyada kişi başına 1 milyar tane düşüyor olması ve adeta gerçek kimlik gibi kullanılabilen radyo frekanslı kimlik kartlarının (RFID) sayısının otuz milyara yaklaşması teknolojik gelişimin göstergelerinden birkaçıdır.

Transistörlerin ve dolayısıyla elektronik cihazların sayısının artışı aslında kullanıcıların yazılım ihtiyaçlarının da artışıyla karşılıklı bir ilişki içindedir. Giderek karmaşıklaşan yazılımlar daha çok transistör sayesinde çalışabilir hale gelmekte, artan elektronik cihazlar ise daha fazla yazılıma ihtiyaç duyulmasının temel faktörlerinden bir tanesini oluşturmaktadır. Bugün dünyada her gün 50 petabyte (elli milyon kere bir gigabyte) yeni bilgi üretilmektedir. Arabanızı park ettikten sonra telefonunuzda bir düğmeye basıp alışveriş merkezine giderseniz ve tekrar bir düğmeye basarsanız, çıkışta arabamı nereye park ettim diye düşünmenize ihtiyaç olmayacaktır. Aynı şekilde arabanızda giderken size en yakın otoparkların nerede olduğunu ve bu otoparklarda kaç arabalık yer bulunduğunu gene telefonunuzdan bir tıkla öğrenebilirsiniz.

Yazılımın, üretim maliyetlerinin düşmesindeki ve verimin artmasındaki payı da yadsınamayacak düzeyde. Boeing firması, 767 uçağını tasarlarken 75 rüzgâr kanalı kullandı. Ancak 787 uçağı tasarlanırken hiç rüzgâr kanalı inşa etmedi ve sadece bilgisayar yazılımı kullanarak sanal rüzgâr kanalları ile testlerini gerçekleştirdi. Böylece, rüzgâr kanalının üretim maliyetinden kurtulmak mümkün oldu. Bu kanalların ciddi ortak özellikler gösterdiği de hesaba katılırsa, yazılım ile geliştirilmeleri ciddi kazançlar getirebilmektedir. Fiziksel bir rüzgâr kanalının üretiminde her ne kadar bir önceki kanalın üretimini mümkün kılan kavramsal bilgi yeniden kullanılmış olsa da, fiziksel olarak bu kanalın inşası için ciddi bir maliyet söz konusudur. Ancak sanal bir rüzgâr kanalından birden çok üretilirken hem kavramsal hem de yazılımsal altyapının yeniden kullanılması mümkün olmaktadır. Bunun ötesinde sanal bir kanalın gerçek bir kanala oranla çok üstün bir değiştirilebilme ve uyumlandırılabilme avantajına sahip olması, yıpranmasının söz konusu olmaması ve idame ve güncelleme maliyetlerin de çok düşük olması diğer avantajlar arasında.

Tüm bu gelişmeler ve kazançlar yazılım sayesinde mümkün oluyor. Karmaşıklaşan ihtiyaçlarımız ve teknolojinin sağladığı rahatlık, klasik seri üretim anlayışından uzaklaşan bir “kişiye özel seri üretim” anlayışını da beraberinde getiriyor. Tabii böyle bir ortamda yazılımın hızlı üretilmesinin ve önceki yazılım geliştirme faaliyetlerinde edinilen bilgi ve kurulan altyapıların yeniden kullanılmasının önemi gittikçe artıyor. Bunun sağlanması ise yazılım geliştirme süreçlerindeki ve yöntemlerindeki iyileştirmeler ve tekniklerin kullanımına bağlı. Kullanıcı ihtiyaçları çok hızlı değiştiği içinse kimi zaman bu uyum sureci kolay olmuyor. Yazılım şirketleri yeni teknikleri devreye almakta ve kaliteli yazılımı yeniden kullanım prensipleri doğrultusunda üretmeye ürküyorlar. Bu durum, şirketleri gereksinim duydukları yazılımları üretmek için daha ucuz yerlerin arayışına itiyor. Bugün Çin ve Hindistan’ in “Yazılım Devi” gibi gösterilmesinin arkasında yazılım sektörünün bu hızlı gelişimi ve gereksinimlerin karşılanabilmesi için gerekli metotların devreye alınmasının gecikmesi önemli bir rol oynamakta. Ancak elbette bu teknoloji şirketleri işin bu yüzünü tersine çevirecek çalışmaları da bir yandan takip ediyor ve destekliyor.
Uluslararası ve ulusal yazılım anlayışı

Peki, yazılım sektöründe baş gösteren bu sıkıntılar ve gereksinimlerle başa çıkmak için yurtdışında ve Türkiye’de neler yapılıyor? Sektörün sorunlarını ve odak noktaları takip etmek için ilgili akademisyenlerin ve sanayi kuruluşları temsilcilerinin katıldıkları sempozyumları, panelleri ve konferansları takip etmek gerçekten önemli. Geride bıraktığımız iki ayda bu konuların tartışıldığı ve uzmanların bir araya geldiği bir uluslararası bir de ulusal konferansta da konuşmacı ve katılımcı olarak bulundum. Türkiye’de ve uluslararası düzeyde yazılım mühendisliğinin sorunları ve geleceğine ilişkin olarak yapılan değerlendirmeler arasında gördüğüm ciddi farklardan burada söz etmek gerekiyor.

Öncelikle Ağustos 2009 sonunda San Francisco’da gerçekleştirilen 13. Uluslararası Yazılım Ürün Hatları Konferansındaydım (SPLC 2009). İsminden de anlaşılacağı üzere, yazılımın da bir ürün gibi değerlendirildiği ve aynen bir otomobil fabrikasındaki arabalar gibi bir hat üzerinde çeşitli eklemeler yapılarak son halini aldığı fikri, yazılım ürün hatları kavramının temelini oluşturmakta. Yazılım dünyasının önde gelen akademisyenleri ve sanayi kuruluşları temsilcileri, yazılımda geçmiş bilgilerin ve altyapının yeniden kullanımını arttırıp, nasıl daha hızlı ve daha kaliteli yazılım üretilebileceği konusu üzerinde durdular. Bakıldığında temel amacın yazılımın her an el altında bulunan, ait oldukları uygulama alanında özelleşmiş ve kullanıcı ihtiyaçlarına yönelik bir takım yazılım parçacıklarının birleştirilmesinden oluşturulmasını sağlamak olduğu fikri on plana cıktı. Bu sayede yeniden kullanım seviyelerinin artacağı, daha kaliteli yazılımların daha düşük maliyetle ve daha az eforla üretilebileceği vurgulandı.

Ulusal Yazılım Mühendisliği Konferansımız (UYMS 2009) ise Yıldız Teknik Üniversitesi ve Elektrik Mühendisleri Odasının organizasyonu ile Ekim ayında gerçekleştirildi. Teknik sunumların gerçekleştiği bölümlerde birçok alana yönelik çalışmalar ve tartışmalar yapıldı ve genel olarak faydalı geçtiği kanaatindeyim. Ancak konferansın geneline, davetli konuşmacılarla olan soru cevap bölümlerine ve panellere bakıldığında bazı noktalarda uluslararası ortamlarla ciddi anlayış farklılıkları bulunduğunu belirtmek gerekiyor. UYMS, yazılım mühendisliğinin sorunlarının ve geleceğinin tartışıldığı bir ortam olmalıyken odak noktası kaydı ve gerek açılış konuşmasında gerek takip eden bazı konuşmalarda konuyla hiç ilgisi olmayan toplumsal olaylara girildi ve ayrıca panellerde sadece sektördeki olumsuzluklar ön plana çıkartıldı. “Yazılım mühendisliğine bilgisayar mühendisleri mi sahip çıkmalı yoksa elektronik mühendisleri mi daha fazla söz sahibi olmalı?” gibi sonu gelmeyecek mesleki tartışmalara girildi. Bunların en güzel özetini ise belki, her şeyi birbirine karıştırıp, üzerine de biraz acılı "ne olacak bu ülkenin hali" sosu eklemek” olarak yapabiliriz. Evet, bu konuları da konuşmamız ve tartışmamız gerekiyor ancak ulusal yazılım mühendisliği sempozyumu bunun yapılması için doğru yer değil. En son ve belki de en önemli olarak da birçok akademisyen ve araştırmacı durumu şöyle özetledi: “Treni kaçırdık, Çin ve Hindistan olamadık”.

Bu söylem Türkiye’de bilişimle uğrasan çoğu kişinin zaman zaman vurguladığı ve çok göz onunda bulunan, hepimizin aşina olduğu bir söylem aslında. Şunu iyi anlamak gerekiyor ki, teknolojinin üretilmesinde ve geliştirilmesinde ön saflarda bulunan ülkeler, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde yazılım geliştirme üsleri kurarken buradaki ucuz işgücünden faydalanmayı amaçlıyorlar. Tabi tek itici faktör bu değil. UYMS’ ye davetli konuşmacı olarak katılan IBM Rational Software Development Genel Müdür Yardımcısı Michael O’Rourke’un da vurguladığı gibi, bu kadar çok insanin bulunduğu ve gelişmekte olan ülkelere yatırım yapılmasının asil nedeni, bu gelişen ülkelerde zamanla zenginlesen insanların, yatırımları yapan firmalar için önemli bir müşteri kitlesi oluşturacak olması. Michael O’Rourke’un deyimi ile bu pazarlara hitap edecek yazılımların geliştirilmesinde bu pazarlardaki kültürü ve geçmişi anlayan insanların rol alması gerekiyor. Bu gerekliliğin bilincinde olduğunu ise “ 3000 yıllık bir tarihi biz mi değiştireceğiz? şeklindeki bir farkındalıkla özetliyor.

UYMS’de ise kaçırılan bu trenden hep bahsedildi… Peki ama hangi treni kaçırdık? Bir Avrupalının 5’te biri hatta daha az maliyetine çalışma trenini mi kaçırdık? Teknolojiyi üretme değil, üretenler tarafından insan kaynaklarımızın ve işgücümüzün ucuza sömürülmesi trenini mi kaçırdık? Teknolojiyi üreten firmaların ürünlerini satması için potansiyel bir pazar olma trenini mi kaçırdık? Eğer bu trenleri kaçırdıysak ne mutlu bize! Çünkü bu kaçan tren ölüm trenidir kanımca.
Verilmesi gereken kararımız

Ünlü bilgisayar firması Apple’in ürünlerine baktığınızda söyle bir yazıyla karşılaşırsınız: “Designed in California, assembled in China” yani “Kaliforniya’da tasarlanmıştır, Çin’de birleştirilmiştir”. Bir Çinli olsam sanırım bu cümle kalbimi acıtırdı. Bu cümlenin arkasında Apple firmasının, ürünün tasarımı gibi önemli ve yüksek kabiliyet isteyen bir işin kendi topraklarında gerçekleştirilmesinden ötürü duyduğu hakli gururu görmek çok da zor değil. Bu gururu ve eylemin niteliğini daha da ön plana çıkartmak içinse, Çin’de gerçekleştirilenin sadece birleştirme –bakiniz üretilme bile değil- olduğunu söylemek çok etkili, bir yandan da bir Çinli açısından bakıldığında bir o kadar can sıkıcı. Bu “sözde” “Yazılım Devi” ülkelerdeki işgücü maliyetleri arttığında ve ücretleri Avrupa ve Amerika’daki yazılımcılara yaklaştığında hala “Yazılım Devi” olarak kalacaklarını düşünmek pek de mantıklı görünmüyor.

Buradaki verilmesi gereken karar şuna varıyor: İsmimizin “tasarlanmıştır” mı “birleştirilmiştir” mi eylemlerinin önüne gelmesini istiyoruz? Sonu olmayan kısır tartışmalara kendimizi hapsetmek yerine beyin gücümüzü muhafaza etmenin yollarını aramalı, işimizi en kaliteli şekilde yapmaya odaklanmalı ve öz kaynaklarımızın bizi destekleyebildiği alanlarda teknoloji üretimine yatırım yapmalıyız. Bu çok mümkün. Hiç de azımsanmayacak kaynakların aktarıldığı alanlar Türkiye’de mevcut. Gerekli olan bu kaynakları ve eforları organize edecek bir ulusal yazılım politikasının masaya yatırılması. “Türkiye’de tasarlanmıştır” demek için hiç de geç kalmış değiliz.

BİLGİSAYAR VİRÜS TARİHİ



Bilgisayar virüsleri bütün bilgisayar kullanıcılarının korkulu rüyasıdır. Virüs çok küçük boyutlarda olan, çalışabilecekleri başka bir dosyanın arkasına eklenebilen zararlı yazılımlardır.

Belleğe yerleşen, yerleştiği programın yapısını değiştirebilen ve kullanıcın isteği dışında çalışan kötü amaçlı programlar olarak da tanımlanırlar. Boyutları çok küçüktür ve makine dilinde (assembler) hazırlanırlar. Bu kötü amaçlı yazılımlar bilgisayarın BOOT sektörü dediğimiz hadrdisk bilgileri indeks kısmında saklanırlar.1998 yılında yapılan bir araştırmaya göre 4000’e yakın virüs incelenmiş ve bunların ortalama boyutlarının 1198 byte olduğu tesbit edilmiştir.

Bilgisayar programlarının kendilerini kopyalayabileceği tezi 1946 yılında EDVAC’ın yapımcısı Dr. J. Von NEUMANN tarafından ileri sürülmüş ve 1950 yılına gelindiğinde Core Wars adında bir oyun yazılmıştır; ama virüs denemeyecek kadar basit olduğundan sadece teoride kalmıştır. 1981 yılında XEROX PALO ALTO RESEARCH CENTER’da ilk solucanlar programlandı. Aynı sene Prof. Leonard M. Adelman bilgisayar virüsü kavramını ilk kez kullandı.

Bilgisayar virüslerinin ortaya çıkış tarihine göz attığımızda ilk bilgisayar virüsü 1982 yılında Rich SKRENTA adlı bir lise öğrencisi tarafından arkadaşlarına şaka yapmak amacıyla yazılmıştır. Apple DOS 3.3’de hazırlanmış ve disketten bulaşan bir virüstür. Yayılma biçimi ise diskettin içindeki bir oyun. Oyunu çalıştırdığınızda ekrana bir şiir geliyor ve bulaşma tamamlanmış oluyor. Bu virüs bilgisayara zarar vermiyordu. Yalnızca bilgisayar her açıldığında ekrana bir şiir geliyordu ve amacı bilgisayar kullanıcılarını kızırdırmaktı.

1983 yılında Fred COHEN virüsü ilk kez tanıttı. 1984 yılında COHEN “BİLGİSAYAR VİRÜSLERİ-KURAM ve DENEY” konulu doktora çalışmasını bitiyor ve bilgisayar virüsü terimi ilk kez akademik olarak kullanılmış oluyor.

1986 yılına gelindiğinde bilgisayara zarar veren BRAIN adlı ilk bilgisayar virüsü, Pakistanlı Basit ve Amjad Farooq ALVİ adlı kardeşlerce yazıldı. Aslında Brain virüsü, korsanı engellemek amacıyla yazlmıştır ama zaman ilerledikçe bu amaçtan sapmıştır. 1988 yılında Brain virüsünü tanımlayan ve ortadan kaldıran ilk anti-virüs programı yazıldı.

1987 yılında Christmas Tree adındaki sistemlerine yayıldı ve bunun ardından da 1989 yılında IBM tarafından ilk anti-virüs programı ortaya çıkartıldı.

Almanya’da ortaya çıkan CASCADE adlı virüs tarihe ilk şifrelenmiş virüs olarak geçmiştir.Bu virüs bulaştığı bütün bilgisayarların şifresini değiştiriyordu. Kısa sürede de kopyaları ortaya çıkmaya başladı: Lehigh, Miami ve Jarusalem.

Ardından 1989 yılında sisteme uzun bir süreçte sızan ve fark edilene kadar çok fazla zarar veren, ilk yavaş sızıcı virüs, DARK AVENGER ortaya çıktı. Kısa bir süre sonra da ZAMAN BOMBASI virüsü İsrail’de ortaya çıktı. 1990 yılında en yaygın ve güvenilir anti-virüs programı olan NORTON çıkarıldı. Sonraki yıllarda polimorfik ve ardından da Microsoft Office’in programlama lisansını kullanan makro virüsler yaratıldı. 1994 yılında ilk kez bilgisayar virüslerinin yayılması için internet kullanıldı. 1995 yılında WİNDOWS 95 içinde virüsler yazılmaya başlandı.

İnternetin ve e-postaların iletişimde hızla yaygınlaşmasıyla virüsler de daha kısa sürede yayılmaya başladı. 1998 yılında e-posta adreslerine zarar veren torjan horse virüsü ortaya çıktı. 1999 yılında herkese word belgeleri gönderen ve en yaygın virüs olarak tanınan Melissa ortaya çıktı. Bir yıl sonra ise Filipinli bir genç tarafından yazılan, bütün dünyaya yayılarak milyonlarca kullanıcıyı etkileyen, e-posta ile yayılan I LOVE YOU virüsü ortaya çıktı. 2001 yılına gelindiğinde ortaya çok fazla sayıda virüs çıktı ve yaklaşık 12 milyar dolar zarara yol açtılar. BRADTRANS adlı solucan Outlook ve Outlook Express’teki güvenlik açığını kullanarak virüslerin e-posta ile yayılmasını sağlamıştı. Bu solucan e-posta ile yayılan virüslerin atası olarak bilinir. Günümüzde bilinen virüslerin çoğu Bulgaristan, Almanya ve Amerika’daki gençler ve üniversite öğrencileri tarafından yazılmıştır.

Call of Duty: Modern Warfare 2



Call of Duty 6 veya Call of Duty: Modern Warfare 2[6] Infinity Ward'ın yapımcılığını üstlendiği Birinci Şahıs Nişancı (FPS) tarzında bir bilgisayar oyunudur. Resmi olarak 11 Şubat 2009'da duyurulmuştur, Modern Warfare 2, Call of Duty 4: Modern Warfare'in devamı niteliğinde olacak ve aynı olay seyrinde devam edecektir.

Modern Warfare 2 diğer iki Call of Duty oyunuyla birlikte satışa sunulmuştur: Nintendo DS için Call of Duty: Modern Warfare: Mobilized,[10] ve Wii konsolu için tasarlanmış Call of Duty: Modern Warfare port sürümü.[11] Geliştiriciler Modern Warfare 2'nin IW 4.0 oyun motoru'nun önceki oyunda kullanılmış motorun üzerinde bazı düzeltmeler yaparak elde ettiklerini kaydetmişlerdir.

Oynanış

Call of Duty 4: Modern Warfare'deki kapanış bölümü "Mile High Club"'ta yer alan "Özel Kuvvetler"; benzer şekilde Modern Warfare 2'de "Özel Kuvvetler" modu olarak yer alacaktır,[12] hikaye bölümüyle ilişkisi bulunmayan birçok kurgusal ögeyi barındıran tek tek görevler halindedir. Ana hikaye kooperatif oyunu desteklemeyecek, fakat "Özel Kuvvetler" modu iki oyunculu koooperatif oyun seçeneğine sahiptir.[9]

Konu

Modern Warfare 2, Call of Duty 4'ün bitiminden 5 yıl sonrası yani 2016 yılı temel alınmıştır. Çavuş "Soap" MacTavish yüzbaşı olarak oynanılamayan ve oynanabilen bir karakter olmuş ve Özel Hava Kuvvetleri (SAS)'nde yüzbaşılığa terfi etmiştir. MacTavish 141. Görev Gücü (Task Force 141) adı altında seçkin, birçok ulustan kişilerin yer aldığı bir komando birliğine, yeniden güç kazanan Rus Ultranationalist örgütüne karşı saldırıya geçmek için başkanlık eder.[13] Rus Ultranationalist Partisi'ne artık, Imran Zakhaev'in aynı onun gibi milliyetçilik tutkularına sahip eski yardımcısı Vladimir Makarov tarafından başkanlık edilmektedir. Makarov, Zakhaev'in ölümünü sebep göstererek destek toplamaktadır, bu yıllarda yeni bir Rusya kurulmuştur. Makarov'a karşı olarak da, onu durdurmak için Task Force 141 adında bir birlik oluşturulmuştur.[14] Oyuncu, hem bu birliğin bir üyesi olan Sgt. Gary "Roach" Sanderson, hem de Amerika Birleşik Devletleri'nin ordusunda bir er olan James Ramirez'in kimliğini üstlenecektir.

Görevlerin geçtiği alanlar; Virjinya eyaleti, Kazakistan'ın Tanrı Dağları, Afganistan ve Brazilya'nın Rio de Janeiro eyaleti olarak belirtilmiştir.

Karakterler

Oyuncu, oyuna Birinci Sınıf Er (Private First Class) Joseph Allen olarak başlamaktadır.Bu karakterle toplam 3 görev yapılmaktadır.Birinci görev A.B.D'nin Afganistan'daki bir üssünde yapılan antrenman safhası , ikincisi yine Afganistan'da geçen bir bölüm ve Ultranasyonalist lideri Vladimir Makarov'la beraber yapılan bir terör saldırısını anlatan "No Russian" bölümüdür. Ancak asıl ana karakterler Çavuş Gary "Roach" Sanderson ile Er James Ramirez'dir. Bunlara ilaven yardımcı karakterler : Modern Warfare'den tanıdığımız Yüzbaşı John "Soap" MacTavish, Yüzbaşı John Price (Captain Price) ve Nikolai'dir.İlk defa karşılaşılan yardımcı karakterler, Korgeneral Shepherd, Teğmen Simon "Ghost" Riley , Çavuş Folley ve Onbaşı Dunn'dur. Bunlara ilaven Görev Gücü 141 karakterleri ve Amerikan Ranger karakterleri de yardımcı karakterler olarak yer almaktadır. Son görevlerde oyuncu John "Soap" Mactavish karakterinin gözündendoğru sürpriz bir karakter de kötü olarak karşım oyunu oynamaktadır. Bu arada John MacTavish'in rütbesi çavuşluktan yüzbaşılığa terfi ettirilmiştir. Oyunda ki ana kötü karakter Vladimir Makarov'dur. Oyunun son bölümlerine doğru bir süpriz bir kişi, hain olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oyunu oynayan birçok kişi, en sevdiği karakteri Teğmen Simon "Ghost" Riley olarak belirtmektedir ve bazı kişiler "Ghost"un, Gaz olduğunu söylemektedir, ayrıca "Gaz"i de "Ghost"u da seslendiren kişi Craig Fairbass'dir.

Pazarlama

25 Mart 2009'da oyuna ait ilk teaser trailer San Francisco'daki Game Developer Choice Awards (Oyun Geliştirici Seçim Ödülleri)'da gösterilmiştir. Bu teaser aynı zamanda Infinity Ward'ın internet sitesine gönderilmiştir.[15] Teaser'da çıkış tarihi 10 Kasım 2009 olarak duyurulmuş[8] ve oyunun adı Call of Duty: Modern Warfare 2 resmi olarak sadece Modern Warfare 2 olarak kısaltıldığı onaylanmıştır.[8] Söz konusu teaser kısa bir süre sonra Xbox Live Marketplace ve PlayStation Network'te boy göstermiştir.[16] 10 Mayıs 2009'da yayınlanan ikinci teaser'da kar motorsiklerinin sürüldüğünü, akıllı bombalara yol gösterildiğini ve su altı görevlerinin gerçekleştirebildiği oyun özelliklerini takdim edilniştir. Teaser oyunun 24 Mayıs 2009'daki NBA Eastern Conference Finallerinde "gösterilebileceğini" duyurmuştur.[17] Bu "gösterim" ilk tam uzunluktaki güncel oyun içi sahne ve çatışmaların ilk defa bu denli geliştirilmiş bölümler içeren trailer idi; sözkonusu trailer bu sebeple Modern Warfare 2'nin resmi internet sitesinde bulundurulmaktadır.[18]

Oyunun artı ve eksileri


Artılar

1. Geliştirilmiş grafikler.
2. Yeni tip modern unsurlar.
3. Aksiyon kapasitesi yükseltilen kaliteli bir oyun.
4. Aksiyon filmini aratmayacak heyecan...

Eksileri

1. Campaign modunun kısa olması
2. Multiplayer modunda bazı silahların güç dengelerinin ve oyun dinamikleri dengelerinin sağlanamaması

E3 2009 Fuarı'nda, Infinity Ward iki çoklu oyuncu haritasından ibaret İndirilebilir içerik paketi öncelikle oyunun Xbox Live ve Xbox 360 sürümleri için geliştirileceğini duyurmuştur.[19]"Cliffhanger" adlı başlangıç görevi ve oyuncu karakteri olan Çavuş Gary "Roach" Sanderson E3 Fuarı'nda takdim edilmiştir, karakter ve Yüzbaşı "Soap" MacTavish oyuncuya hiçbir ön bilgi verilmeden Kazakistan'daki Tanrı Dağları bölgesindeki karlarla kaplı alanda düşmüş bir uydudan veri toplamak amacıyla kurulmuş bir Rus havaalanı üssüne sızdığı gösterilmiştir.Ayrıca oyunda James Ramirez adında bir er ilede oynarız,MW de olduğu gibi Sgt.Foley i takip ederiz. Görev sırasında kar motorsikletlerine binilebildiği gösterilmiştir.

Şu anda Gamestop internet sitesinde Modern Warfare 2'nin kendisi veya Collector's Edition için ön siparişler verilmektedir. Oyunun kendisi $59.99, Collector's Edition ise $79.99 olarak ücretlendirilmiştir. Oyun çıktığı gün 5.000.000(Beş milyon) satmıştır."Call of Duty" serisinin en iyisi olarak bakılmaktadır.Bu arada Avrupa ve Amerika'daki birçok oyuncu Ghost'a hayran kalmış onun için üst bir sürüm veya yeni bir oyun istemektedir.

Sistem Gereksinimleri


1. SabitDisk: 12 GB boş alan
2. İşletim Sistemi: Windows 7/Windows Vista/XP
3. İşlemci: AMD 64 3200+ veya Intel Pentium 4 3.2 GHz Veya üstü
4. RAM: 512 MB RAM (XP) / 1 GB RAM (VISTA)
5. Ekran Kartı: Shader 3.0 veya daha yüksek 256 nVidia GeForce 6600GT / ATI Radeon 1600XT

DEVAMINI OKU
http://blogkesfet.blogspot.com/2010/02/call-of-duty-modern-warfare-2.html

Call of Duty: Modern Warfare 2






Çıktığı günden beri oyun piyasasında öne çıkan ve rekor üstüne rekor kıran Call of Duty Modern Warfare 2’yi inceledik. Açıkçası oyunu yüklerken oyuncuyu kendine bu kadar bağlayacak bir oyun olduğunu düşünmüyordum. Evet, Call Of Duty serisinin son oyunu olduğundan mutlaka etkileyici olacaktı; ancak bu kadarını da tahmin etmiyordum. Nedenini size bir örnekle anlatabilirim. Oyunu oynarken arada sırada duyduğunuz bazı seslerin nereden geldiğini anlamak için arkanıza dönüp bakma ihtiyacı hissediyorsunuz. Arkanıza döndükten sonra fark ediyorsunuz ki seslerin geldiği yer oyunun ta kendisi! Modern Warfare 2, bugüne kadar karşılaştığım ses efektleri en iyi olan oyunlardan. Eğer elinizde iyi bir ses sistemi varsa kendinizi Brezilya’nın varoşlarında ya da Beyaz Saray’da sanabilirsiniz. Brezilya’nın, Amerika’nın nereden çıktığını sorabilirsiniz. Oyun bunlar gibi birkaç ülkede, geniş bir coğrafya üzerinde geçiyor. Buna birazdan değineceğim. Her şeyden önce biraz bahsedip sonra ayrıntılı anlatmak istediğimden grafiklerden de biraz bahsedeyim. Serinin bir önceki oyunu Call of Duty Modern Warfare’de kullanılan grafik motorunun elden geçirilmiş hali kullanıldığı için grafikler gayet yeterli. Bu grafik motorunun bir avantajı da oyunun orta düzey bilgisayarlarda rahatça oynanmasına olanak tanıyor. Şimdi oyunu çeşitli açılardan daha detaylı inceleyelim.


Oyundaki Görevler


Oyuna Çavuş Gary “Roach” Sanderson karakterini yöneterek başlıyoruz. Görevlerimizde bize Task Force 141 adlı özel bir birliğin üyesi olan MacTavish eşlik ediyor. Serinin önceki oyununda olduğu gibi yine Rus ultranasyonelistlerine karşı savaşıyoruz. Zakhaev'in önderlik ettiği bu örgütün liderliğini Vladimir Makarov üstleniyor ve ölen Zakhaev'i bir halk kahramanına dönüştürüyor. Biz de Task Force 141 de görev alarak bu örgütün faaliyetlerini önlemeye çalışıyoruz.

Hemen hemen her Call of Duty serisinde olduğu gibi oyuna talim bölümünü oynayarak başlıyoruz. Bu bölümden kısa bir süre sonra kendimiz karlı dağlarda buzullara tırmanırken buluyoruz; fakat işler istediğimiz gibi gitmiyor ve MacTavish ile yedek planı uygulamamız gerekiyor. Bu emirden sonra mermilerden olabildiğince az yara alarak hızla kaçmamız gerekiyor. Sanırım bu görevin gerisini size bıraksam daha iyi olur.

Bir ara Makarov'un ekibine sızıyoruz ve oyun tarihinin en tartışılan bölümlerinden biriyle karşı karşıya kalıyoruz; çünkü bu bölümde sivilleri öldürmemiz serbest.(istenirse bu bölüm oynanmadan geçilebiliyor) Kamuoyunda yapılan tartışmalar oyun yapımcılarını böle bir seçenek sunmaya itmiş.

Sonra kendimizi bir anda Brezilya'da buluyoruz. Brezilya’nın varoşlarında bir yerlerden her an düşman çıkabileceği korkusuyla ilerliyoruz. Ne hoştur ki düşmanlar da bizi hayal kırıklığına uğratmıyor ve hiç beklemediğimiz yerlerden bize ateş açıyorlar: birinin saklanamayacağını düşündüğümüz harabe bir evin çatısı, bir bina, bir arabanın arkası… Aklınıza gelebilecek her yerden düşman çıkıyor. Brezilya görevi zorlu; fakat bir o kadar da eğlenceli bir bölüm. Tabii ki bu bölümün de sonunu size bırakacağım; ama küçük bir tüyo vereyim: bölüm sonunda olabildiğince hızlı koşmanız, aynı zamanda da doğru yolu bulmanız gerekiyor. Aksi halde yalnız başınıza düşmanlarla baş etmek zorunda kalabilirsiniz.

O da nesi? Beyaz Saray’dayız! Beyaz Saray’ın içindeki düşmanları temizleyip birkaç da tank, helikopter avlıyoruz. =)




Oyunun son sahnesi insana: “Bu kadar da olmaz!” dedirtiyor ve kendimizi oyuna kaptırmanın verdiği duyguyla sanki o sahneyi yaşıyoruz. Ama o sahnenin büyüsünün kaçmaması için hiçbir şekilde bahsetmeyeceğim.



* Platform: PC, PlayStation 3, Xbox 360
* Yapımcı: Activision
* Türü: Aksiyon
* Çok Oyunculu Mod: Var
* Çıkış Tarihi: Subat, 2009
* Minimum Sistem Gereksinimleri
o İşlemci: 2.4 GHz dual core ya da üstü
o Ekran Kartı: 3.0 Shader Support. Nvidia Geforce 7800, ATI Radeon X1800 ya da daha üstü
o Hafiza: 1024 MB RAM
o Boş Alan: 8GB
o İşletim Sistemi: Microsoft Windows XP ya da Windows 7


Efektler

Bahsettiğim gibi Modern Warfare 2’yi orta düzey bilgisayarlarda da rahatça oynayabilirsiniz. Bu, oyun için çok büyük bir avantaj. Bilgisayarının bu oyunu kaldırmasına imkânsız gözüyle bakanların bile denemesinde fayda var. Kendilerine uygun ayarları bulup oyunun tadını çıkarabilirler. Ayrıca oyunda modellemelere de büyük önem verilmiş. Eğer dikkatli biriyseniz ve biraz da şanslıysanız silahların üstündeki seri numaraları dahi gözünüze çarpabilir. Buna karşın iyi bir gözlemci olmanız bazen sizi üzebilir; çünkü Makarov’la katliam yaptığınız bir bölümde birbirinin eşi birçok insana rastlayabilirsiniz. Ancak ses konusunda oyunda kesinlikle böyle hatalar yok. Ses efektleri açısından son derece güzel bir atmosfer sizi bekliyor. Kafamızı sıyıran bir kurşunu bile duymamız mümkün olabiliyor. Kaliteli bir ses sitemiyle muhteşem bir atmosfer yaratabilirsiniz.
Oynanabilirlik

Oyun normal modda 5-6 saat sürüyor; fakat 5-6 saati dolu dolu geçiriyorsunuz. Oyunun sonunda oyunun yapımcılarına oyunun kısalığına ilişkin yapılan yakarış da bundan kaynaklanıyor. Söylediğim gibi, oyuna bir talimle başlıyoruz. Bu talim bizim yeteneklerimizi sınıyor ve ona göre bize zorluk derecesi öneriyor.

Serinin en güzel oyunlarından biri olduğunu yinelemekte fayda var. Artık yazı okumakla vakit kaybetmeyip oyunu bir an önce yüklemenizi öneririm. Oynarken şans hepinizin yanında olsun; zira şansa çok ihtiyacınız olacak. İyi oyunlar.



KAYNAK : e- bergi.com
http://e-bergi.com/2010/Ocak/Modern-Warfare-2

GOOGLE BENİ BUL



Bugün bazı alanlarda çok popüler olan siteler var. Şimdi bunları görebilmek için sizlerle küçük bir arama yapalım. Google arama motorunu açalım ve “C++” yazalım. Karşımıza çıkan ilk siteler: “wikipedia.org” ve “cplusplus.com”. Bir de yemek siparişi yazalım: “adrese yemek.com” ve “yemek sepeti.com”. Son olarak da “video” anahtar sözcüğü sonucunda, "youtube.com” ve “video.google”. Eminin bunlardan en az dört tanesini daha önce duymuşuz ve bu sitelere girmişizdir. Peki, bu siteleri Google’ın en üst sırasına taşıyan ve herkesin bilmesini sağlayan şey nedir? Bu yazımda sizlere arama motoru iyileştirmesinden ve Google’ın sıralama yöntemlerinden bahsedeceğim.

Arama Motoru İyileştirmesi Nedir?

Arama motoru iyileştirmesi (SEO - Search Engine Optimization), bir sitenin arama motorlarının sonuçlarında daha iyi sıralamaya sahip olması ve daha nitelikli, daha fazla ziyaretçi alması için sitede yapılan düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler tasarım, teknik ve kalite gibi üç ana başlık altında toplanabilir. SEO farklı arama sonuçları için iyileştirmeyi de içermektedir: resim arama, yerel arama, sektör-bazlı dikey arama gibi.
İyileştirme

İnternet pazarlama stratejisi olarak SEO, arama motorlarının nasıl çalıştığıyla ve insanların daha çok ne aradıklarıyla ilgilenir. Bir sitenin iyileştirilmesi, onun özellikle bazı anahtar kelimeler açısından içeriğini zenginleştirmeyle ve arama motorlarının dizinleme faaliyetlerine engel olabilecek şeylerin ortadan kaldırılmasıyla, içeriğinin ve HTML kodunun gözden geçirilmesiyle başlar.

Yapılan araştırmalara göre internet trafiğinin %80’ini arama motorları oluşturmaktadır. Google ise bu oranın %50’sini oluşturmaktadır. Arama sonuçlarında tıklamaların çok büyük bir kısmı ise ilk 2-3 siteye gitmektedir. Yani sitemizin ilk 3 sırada gözükmesi, özellikle de rakipleri olan bir siteyse, çok önemlidir. Çünkü arama sonuçlarında ilk sıralarda yer alan bir site daha fazla ziyaretçi almaktadır ve hatta kullanıcıların çoğu ilk birkaç bağlantıdan sonrasıyla ilgilenmemektedir. Bu sebeple işletmeciler ve ticari siteleri ile bilgi amaçlı siteler her zaman sitelerinde düzenlemeler yaparak arama motorlarındaki sıralamalarını yükseltmeye çalışırlar.

Tarihçe

Web geliştiricileri ve içerik sağlayıcıları, arama motorları ilk ortaya çıktığı zaman, 1990’ın ortalarında, mevcut siteleri geliştirmeye başladılar. Onların tek yapması gereken şey sayfayı ya da adresini arama motorlarına göndermek ve onların siteye bir “örümcek” gönderip taramasını beklemekti. Gitgide bir arama motorunun sıralamasında ilk sıralarda yer almanın önemini anlayan site sahipleri, beyaz şapka* ve siyah şapka* SEO ile ilgilenen insanlara fırsat yaratmışlardır. Sektör analisti Danny Sullivan’a göre bilinen ilk kullanıldığı yer 1997‘de Usenet üzerinden atılan bir gereksiz iletidir.

Önceleri arama motorları arama yaparken siteyi hazırlayanları sağladığı bilgiyi kullanırlardı. Dizin sayfaları ve meta etiketleri gibi bilgiler site yöneticilerinin site hakkında bilgi verdikleri yerlerdi. Ancak bu metot elbette ki güvenilir değildi. Çünkü insanlar, en çok aranan anahtar kelimeleri ilgili ya da ilgisiz meta etiketlerinde kullanabiliyor ve aramaların ilgisiz sonuçlar vermesine neden olabiliyordu. Aynı yöntemle HTML kodlarında da bu tarz oynamalar yaparak arama motorları kandırılabiliyordu. Sonuç olarak kullanıcılar memnun olmuyor ve içeriksiz kaynaklara ulaşmış oluyorlardı. Bu yöntem işe yaramayınca artık daha iyi sonuç veren ve site yöneticilerinin oynamaları kolay olmayan alanlar üzerine bir algoritma arayışı başladı. Stanford Üniveristesi’nden Larry Page ve Sergey Brin 1995’te bir web sayfasının popülerliğini bulan “backrub” algoritmasını geliştirdiler. Bu algoritma ile bulunan sayı o sayfanın “Pagerank”ini yani sayfa değerini (sayfa popülaritesini) veriyordu. Sayfa değeri, diğer sayfalardan bir sayfaya verilen bağlantıların güçlülüğüne ve kalitesine bağlı olarak değişen bir değerdi. Google bu ismin kulanım hakkını almadı ve bir süre Stanford’a aylık ücret ödeyerek kullandı. 2005’te ise 336 milyon dolar ödeyerek satın aldı. Page ve Brin 1998 de Google’ı kurdular ve Google’ın değişik faktörleri baz alarak yaptığı aramalar ilgi görmeye başladı. Dolayısıyla, bu gelişmelerin ışığında eski SEO taktikleri de değişmiştir. Elbette bu PageRank algoritmasını da sömüren taraflar olmuştur. Yüzlerce site sırf karşılıklı bağlantı verebilmek, alıp satmak için kurulmuştur. Google da son zamanlarda bu gelişmelere karşılık vererek, sitenin içeriğinin düzgün tespiti ve popülerliği gibi bilinen alanlardan başka; bir de arama yapan kişinin yaşına, mesleğine, durumuna göre arama sonuçlarında iyileştirmeye gitmeye başlamıştır. Bugün en çok bilinen Google, Yahoo! ve MSN Live Seach arama motorları iki yüzden fazla şeye bakarak pagerank vermektedirler.

*Beyaz Şapka (White Hat) kullandığı metotlar tümüyle desteklenen ve sonuçları uzun süre içinde alınan yöntemlere başvuranlara verilen addır.

*Siyah Şapka (Black Hat) olarak bilinenler ise desteklenmeyen metotlara başvururlar. Etkileri kısa sürede gözükebilir ancak arama motorları tarafından yakalandıklarında ceza olarak bir daha sonuçlarda gösterilmezler.

Pagerank (Sayfa Değeri) Nedir?

İyileştirme metotlarına geçmeden önce PageRank (sayfa değeri) kavramını anlamamız önemlidir. Arama motorları, bir sayfaya verilen bağlantı miktarını ve önemini belirtmek için o sayfaya 0 ila 10 arasında bir değer, PageRank, atar. Sayfa değeri, internette gezinen herhangi bir insanın belirli bir sayfayı, bir sayfadan diğerine verilen bağlantıları takip ederek ziyaret etme olasılığını tahmin eder. Her bağlantı bir oy demektir. Diğer bir değişle PageRank diğer sitelerin bir site üzerinde oy kullanabilmelerini sağlayan bir pusula gibidir.

Tabi ki her sitenin verdiği bağlantı da eşit derecede önemli olmamaktadır. Bazı bağlantılar daha güçlüdür. Örneğin, bize bağlantı veren sayfa değeri yüksek bir sayfadan insanların bize ulaşma olasılığı yüksek olduğundan böyle bağlantılar bizim sayfamıza daha fazla puan getirir.
Dizinleme (İndeksleme) ve İyileştirme Nasıl Yapılır?

Bugün internette birçok arama motoruna rastlamak mümkün ama biz en sık kullanılan arama motoru, Google, üzerinden gidelim. Bir sayfayı arama sonuçlarında üst sıralarda göstermek için, internette arama motoru iyileştirme programları bulunmaktadır ve bunların birçoğu ücretsizdir. Ancak içlerinden çok azı bir sitenin arama motoru sonuçlarında yükselmesine yardımcı olabilir.

Google’ın dağınık ağlar üzerinde ve binlerce bilgisayar kullanarak çalışır. Bu sebeple çok hızlı bir şekilde paralel işlemleme yapabilir. Yani çok uzun sürecek hesaplamaları bu bilgisayarlar arasında paylaştırarak paralel olarak yapar ve hesaplama süresini kısaltır. Google üç dizinleme işlemini üç aşamada yapar.

* Googlebot ile sayfayı bulma ve getirme
* Dizinleyici ile her sayfa üzerindeki her kelimeyi sıralama ve sonucu büyük veritabanlarına koyma
* Talep işlemcisi (query precessor) ile bizim aramada kullandığımız kelimeyi dizinde arama ve en uygun olanlarını gönderme

Googlebot, Google’ın web sayfaları üzerinde gezinen robotudur. Aslında sayfaları teker teker gezinen bir “örümcek” varmış gibi hayal etsek de durum böyle değildir. Bu örümcek bir web tarayıcısı gibidir. Web sunucusuna telep gönderir, indirir ve indirdiği sayfaları Google dizinleyicisine teslim eder. Googlebot bir sayfayı alınca içindeki “yararlı” bağlantıları bulur ve daha sonra ilgilenmek üzere bir yerde depolar. Bu yöntemle kısa sürede çok geniş bir alana bağlantılar toplamış olur. Buna derin getirme (deep crawling) adı verilir. Bu yöntem Google’ın neredeyse tüm internet ağına ulaşmasını sağlar. Dizinleyici Googlebot’un sayfalardan elde ettiği tamamıyla metinden oluşan bilgileri işler. Her sayfa Google veritabanında bir dizin olarak saklanır. Bu veritabanı, dizin arama metinlerine göre alfabetik olarak sıralanmıştır. Her dizin, anahtar kelimelerin ve onların yerlerinin geçtiği bir belgeler listesi saklar. Böylece arama yapılınca Google sayfalara kısa sürede erişebilir.

Talep işleyici (query processor) ise iki yüzden fazla metotu göz önüne alarak hesaplanan sayfa değerlerine göre ve arama kutusundaki bizim verdiğimiz kelimelere, kelimelerin yapısına ve kelimelerin sıralanışına göre en uygun sonuçları getirmekle yükümlüdür.

Şimdi de bir siteyi geliştirmek için ne gibi teknikler uygulanabileceğini üç başlık altında inceleyelim:

Tasarım ve İçerik:

* Sitemizin hiyerarşik bir yapıda olması ve içinde bizim diğer sayfalarımıza metin içi verilen bağlantılar barındırması önemlidir. Bu bağlantılar Googlebot tarafında ayıklanıp sonradan ulaşmak üzere saklanır. Her sayfaya en az bir statik bağlantı ile ulaşılabilmelidir.
* Kullanıcılara site haritası sunarak ve sayfalarımızdaki önemli noktalara bağlantı vererek kullanıcıya içerik açısından rahat bir ulaşım sağlarken, aynı zamanda Googlebot örümcekleri için de rahat dizinleme sağlamış oluruz. Eğer bu harita yüzden fazla bağlantıdan oluşuyorsa listeyi parçalara da bölebiliriz.
* Sitemiz içerik açısından bilgilendirici ve açık olmalıdır. Sitedeki her sayfanın içeriği doğru ve açık bir biçimde belirtilmelidir. Google yanlış içerik veren ve gereksiz yere anahtar kelime geçirmeye çalışan siteleri tespit edebilmektedir.
* Sitemiz daha çok neye önem veriyor ve bize ulaşmak isteyecek insanlar ne gibi kelimelerle araştırma yapıyorlar? Bu kelimeler bizim anahtar kelimelerimizdir ve sayfa metinlerinde “yeteri kadar” geçmesi önemlidir.
* Anahtar kelimeleri, bağlantıları ve içerikle alakalı şeyleri metin içinde geçirmek resim ile vermekten çok daha önemlidir. Googlebot örümcekleri resim içi kelimeleri algılayamazlar.
* Resim içindeki < title > elementlerinde resim ile ilgili açıklayıcı kelimeler geçirmek önemlidir. Örneğin: Eğer bir ortodonti kliniğimiz varsa “resim1.png” yerine “Ortodonti_Muayenehanesi.png” daha açıklayıcı ve anahtar kelimeleri içeren bir metindir.
* Tıklandığında ulaşılamayan bağlantı olmadığından emin olunmalıdır. Bunun için Google’ın bizim sayfamızı kontrol etmesine izin verebiliriz. Google Webmaster Tools bunun için uygun altyapıyı sağlamaktadır.
* Her arama motoru örümceğinin, dinamik sayfaları (Örneğin; ? içeren linkler) statik sayfaları taradığı gibi tarayamayacağını aklımızda tutmalıyız.
* Sayfamızda verdiğimiz bağlantı sayısının yüzü geçmemesine önem göstermeliyiz. Yüzden fazla bağlantı verilmesi arama motoru tarafından sitenin kandırmaya yönelik hazırlandığına dair bir işaret olarak algılanabilir.

Teknik:

* Sitemizi kontrol etmek için Lynx gibi bir metin tarayıcısı kullanılabilir; çünkü birçok arama motoru örümceği bizim sitemizi Lynx metin tarayıcılarının gördüğü gibi görür. Javascript, Cookies, Session IDs, Frames, DHTM veya Flash gibi içerik zenginleştiren bazı kodlar ve programlar bizim sitemizin tamamının metin tarayıcısında gözükmesini engelliyorsa, örümcekler de bizim sitemizi tararken zorlukla karşılaşabilir.
* Örümceklerin sitemizi session ID yada yol gösterecek herhangi bir şey olmadan tarayabilmesine olanak sağlamalıyız. Bunlar normal kullanıcının ne yapmak istediğini anlamak için iyi olabilir ancak örümceklerin erişim yolları çok değişiktir. Bu teknikler sitemizin eksik dizinlenmesine ve bazı URL’lere ulaşılamamasına neden olabilir.
* Web sunucumuzun If-Modified-Since HTTP başlığını desteklediğine emin olmalıyız. Bu başlık Google’a bizim sitemizin Google taradığından beri değişip değişmediğini gösterir. Bu özelliği desteklemek bizim bant genişliğini (bandwidth) korumamızı sağlar.
* Eğer bir sayfanın Google tarafından taranmasını istemiyorsak web sunucusunda “Robot.txt” dosyalarını kullanmalıyız. Bu özellik bazı taranamayan sayfalar için Google’ın bizden şüphelenmesine engel olur.
* Eğer şirketimiz içerik yönetim sistemine sahipse, sayfamızın o içeriğe uygun olduğundan emin olmalıyız.
* Sayfamızın farklı web tarayıcılarında gerektiği gibi gözüktüğünden emin :) olmalıyız.

Kalite:

* Sitemizde sitenin kaliteli olup olmadığını gösteren belli başlı kalite gösterici işaretler bulunmaktadır. Sitemiz kötü içerikli olmasa da Google yanlışlıkla o şekilde algılayabilir.
* Sitemizi kullanıcılar için yapmalıyız tarayıcılar için değil. Tarama motoruna yanlış içerik göstermek ya da ilgisiz arama sonuçlarında çıkararak kullanıcıyı kandırmaya yönelmek Google tarafından tespit edilebilmektedir.
* Sayfa değerini arttırmak için bağlantı şemalarına katılmamak gerekir. Ayrıca sayfamızda kötü içerikli sitelere bağlantı vermek bizim sayfa değerimizi düşürebilir.
* Sayfa değerini arttırmak için kullanılan lisanssız programlar Google tarafından tespit edilir ve site arama sonuçlarından tümüyle kaldırılmasına neden olur. Mesela; WebPosition Gold, Google'a otomatik ve periyodik talepler gönderen bir programdır ve hemen yakalanabilmektedir.
* Gizli bağlantılar ve metinler (gölge alanları), alakasız yönlendirmeler, aynı içeriği tekrar eden farklı sayfalar ve ilgisiz anahtar kelimelerle aşırı yüklü sayfalar, içeriksiz sayfalar, virüs yayan sayfalar kaliteyi düşüren ve tespit edilebilir özelliklerdir.

Bu yazımda sizlere sitemizi nasıl geliştirebileceğimizi ve Google’ın dizinleme yöntemini anlatmaya çalıştım. Görüldüğü gibi aslında bu metotların hiçbiri bir anda sonuç verecek kadar güçlü değildir. Ancak bu metotları uygulayan bir site, uzun dönemde arama sıralamasında eskisine oranla daha iyi durumda olacaktır ve daha çok ziyaretçi alacaktır. Ayrıca bir sitenin yapısı ve içeriğinin değiştirilmesi gerekebileceği için sitenin daha kurulum aşamasında yapısal ve içeriksel özellikleri arama motorlarının aramasını kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi çok daha iyi olur.

Kaynak. e-bergi.com

HARDDISK TEKNOLOJISININ GELECEĞİ







Bilgisayar bileşenlerinde neredeyse bütün parçalar hızlanıyor ama klasik mekanik sabit diskler, hız açısından diğer parçalardaki gelişimin gerisinde kalıyor.

Sistemlerdeki işlemciler, ekran kartları ve bellekler güç geçtikçe daha da hızlanırken, sabit disk hızında büyük bir gelişme olmaması bir darboğaz oluşturuyor.

Aslında bu darboğazı aşacak bir teknoloji mevcut, Solid State Disk denilen, Flash bellek teknolojisine dayanan son derece hızlı yeni nesil sabit diskler. Bu sabit diskler dengeyi tekrar normal hale getiriyor.

Özellikle işletim sistemi ve sık kullanılan yazılımlarda performansı arttırmak ve darboğazları aşmak için gittikçe daha kullanışlı hale gelen bu teknoloji tek alternatif değil; SSD'den ötesi de var!
RAM Drive'ların SSD'lerden farkı, normal RAM bellek kullanıldığı için güç kesildiğinde bütün verilerin silinmesi.

Yani RAM Drive'da veri depolanması için devamlı bir güç kaynağı gerekiyor. İşletim sisteminin ve uygulamaların uçmaması için bu tür diskler kendi içlerinde pilleriyle birlikte tasarlanıyor.

En büyük avantajları ise inanılmaz hızları, bütün verilere anında erişim imkanı sunan RAM'ler ne klasik mekanik disklerle, ne de Solid State Disklerle kıyaslanmayacak kadar hızlı.

RAM Drive'ların kullandığı SRAM veya DRAM modülleri NAND flashlar gibi yıpranmıyor. Çok uzun bir kullanım ömrüne sahip; ancak hız ve dayanıklılığına karşın, SSD'lerden ve klasik mekanik sabit disklerden çok daha pahalı ve çok daha düşük kapasiteli.

16 GB artık ancak işletim sistemi için, ucu ucuna yetebilir. 32 GB idare eder ama uygulamaları rahat kullanabilmek için daha fazlası gerekiyor.

Bu RAM Drive fikri aslında oldukça eski, 1970'lere kadar dayanıyor, tabii ki o dönemde maliyetler bugünküne göre daha yüksekti.

Yine de 1980'lerin Amiga gibi popüler bilgisayarlarında, sabit disk fiyatları da yüksek olduğu için çok küçük kapasitelerde yaygın bir şekilde kullanıldılar. Bilgisayarların dakikalar değil, saniyeler içerisinde açılmasını sağladılar. Kapasiteleri kilobytelarla ölçülüyordu.

1995'ten sonra flash tabanlı SSD'ler askeri alanda kullanılmaya başlandı. Özellikle yüksek G dayanıklılıkları sebebiyle havacılık alanında fayda sağladılar. Günümüzde SSD'ler son kullanıcı kullanımında daha uygun fiyatlarla yaygınlık kazanırken, ufukta RAM Drive'lar tekrar görülebiliyor.

MRAM, CBRAM, PRAM, NRAM, SONOS, TRAM, FeRAM gibi farklı bellek türleriyle çalışmalar devam ediyor. Henüz bütün ihtiyaçlara mükemmel cevap verecek tek bir ürün ortaya çıkmış değil.

O zamana kadar klasik sabit disk+SSD kombosu en çekici seçenek olarak varlığını koruyacak. Ancak RAM Drive'ların da üreticiler ve uç noktada kullanıcılar arasında tekrar gündeme geldiğini, yakında bu alanda bir atılım bekleyebileceğimizi belirtelim.


Hız olarak SSD'leri utandıran bir depolama çözümü: RAM Drive! Bilgisayarımızda kullandığımız RAM'lerden oluşan bir sabit disk türü.

Elbette bu noktada RAM Drive ve RAM Disk tabirlerinin farkına değinmemiz gerekiyor. RAM Disk, RAM'lerin sanal bir sabit disk olarak kullanılması. RAM Drive ise Flash bellek değil, SRAM veya DRAM kullanan fiziksel bir sabit disk. Klasik sabit disk plaka, SSD NAND Flash, RAM Drive ise SRAM veya DRAM kullanıyor.

Mevcut teknolojilerin hızlarına bakarsak bilgisayarlarımızın anakartlarının saniyede gigabytelarca veri aktarabilecek kapasitede olduğunu ancak klasik sabit disklerin hala megabytelarca veri transferiyle yetindiğini görüyoruz.

Saniyede 50 ila 70 MB veri transferi bahsettiğimiz darboğazı oluşturuyor. 40 yıldan uzun zamandır gelişen mekanik diskler, aynı temel üzerine kurulu. Çünkü önemli olan hep daha fazla depolama kapasitesi olmuştu.


İşte bu trend değişmiş durumda, yani kısmen. Performans ihtiyacının artmasıyla birlikte bir süredir SSD'ler hız kazandı ve şimdi de RAM Drive'lartekrar gündeme gelmiş durumda.

Her yıl iki katına çıkan sabit disk kapasitesi hala önemli bir yer tutuyor. Uygun fiyatlarla 1TB üzeri sabit diskler edinmek mümkün.

Ama dediğimiz gibi, klasik sabit diskler depolama çözümü sunsa da artık hız çözümü sunamıyor. Yeni ve hızlı sabit disk teknolojileri de çok pahalı ve düşük kapasiteli olduğu için, iki teknolojinin birden kullanılmasını gerektiren bir ara döneme giriyoruz.

Bu dönemin geride kalması ve hızlı, mekanik oynar parça içermeyen disklerin genel çözüm halini alması uzun sürecek. O zamana kadar performans isteyenlerin ilgisini SSD'ler çekecek. Elbette bu makalede ağırlıklı konumuz olan RAM diskler de SSD'leri utandıran hızlarıyla gittikçe daha çok dikkat çekecek.

Elbette bu yeni teknolojiden bahsederken klasik mekanik sabit diskler ve Solid State Diskler ile farklarına da değinmemek mümkün değil.

SSD'lerin zayıf yanları

Oynar parçası olmayan Solid State Disklerin özellikle okuma hızları çok yüksek, yazma hızları ise fena değil.

NAND Flash türünde bellekten oluşan bu sabit disklerin okuma hızı 150-200MB civarında ve bu klasik bir sabi diski ikiye katlıyor. Ancak 10.000RPM hıza sahip klasik mekanik sabit diskler boy ölçüşebiliyor. Ancak Solid State Disk, oynar parçadan kaynaklanan veri kaybına veya bozulmaya karşı çok güçlü.

NAND Flash'ın zayıf noktası ise uzun vadeli kullanımda yıpranarak performansını kaybetmesi. 100.000 saat kullanım ömrü var. Yazılımsal geliştirmeler ile bu süre uzatılıyor ancak yine de sınırı var.

O zaman neden RAM'lerden oluşan bir sabit disk kullanmıyoruz? Öncelikli sorun fiyat, RAM fiyatlarına bakarak 32 GB ya da 64 GB RAM'in maliyetini hesaplarsanız kendiniz de sorunu görebilirsiniz. SSD'ler çok daha ucuz kalıyor ve kapasite olarak daha iyiler. Ancak klasik sabit diske göre iki tür de pahalı.

Kaynek: chip.com.tr

HARDIKSLER HAKKINDA GUZEL VİDEOLAR - İNGİLİZCE

Flash Usage Applications, Today and Tomorrow from SanDisk on Vimeo.




* * *


Build a PC Computer - How to choose a hard drive - All New for 2009 - homepcbuilder.com from Michael Cooper on Vimeo.


Buy the complete series of videos showing how to build a pc computer at homepcbuilder.com

Overview
In lesson 1 we'll cover SATA, IDE, external and SSD hard drives, what features and specs to look for when shopping, and how much you can expect to pay when building your own computer.

The hard drive is where all information is stored on your computer. Be it the Windows operating system, programs you install, or files you download and create on the computer. Everything is stored on the hard drive.

When selecting a hard drive to install into your computer there are two basic features you need to consider. They are the capacity and the speed of the drive.

Capacity:

Capacity is how much data a hard drive can store. Capacity is measured in Giga Bytes and Tera Bytes. 1 GB is made up of 1000 Mega Bytes. 1 TB is made up of 1000 GB. To give you an example of how much you can fit into 1 GB of hard drive space, take a MP3 audio file. The average MP3 audio file takes up 5 MB. Divide 1000 by 5 and you get 200. So 1 GB of hard drive space can store 200 MP3 music files. A 1 TB hard drive, which is 1000 GB can store 200,000 MP3 music files.

The size of the drive you choose is up to you. Generally you should buy the biggest drive you can afford. We recommend at least a 750 GB drive.

Speed:

The speed of the hard drive is determined by the revolution speed of the disk inside the hard drive and the amount of memory cache included in the drive.

The rotation speed is measured in RPMs or revolutions per minute. Most hard drives spin at 7200 revolutions per minute. Faster hard drives spin at 10,000 or 15,000 RPMs. The revolutions speed is important because the faster the drive rotates, the more quickly data can be written to and read from the hard drive.

10,000 and 15,000 RPM drives are expensive and the capacities are limited. We recommend buying a 7200 RPMs drive.

The memory cache helps to speed up the accessing of the information on the drive and the more of it the better. Drives can have 32 MB or more of cache. When purchasing a hard drive, a minimum of 16 MB of cache is recommended.

Solid State Drives

SSD or Flash memory based drives have no spinning disk to store data on. All information is kept on flash memory chips and can be read back much quicker than from a disk based drive. These drives are expensive and have lower capacities of between 8GB to 512GB.

Larger drives are coming and you can expect the prices to drop, but disk based drives will continue to be the most popular due to their far greater storage capacity.

Interfaces:

The hard drive connects to the computer through the hard drive controller on the motherboard. The most common hard drive controller is called Serial ATA or SATA. Sometimes pronounced say-ta or sa ta. A SATA controller's speed is measured in Mega Bytes or MB per second. The original form of SATA had a speed of 150 MBps.

SATA II controllers which are found on all motherboards today have a speed of 300 MBps. Also, SATA II introduced a few new features. The most important is called Native Command Queing or NCQ which speeds up the access of data a little bit more. The next version of SATA will be called SATA III and will run at 600 MBps and will probably also include a few new features.

To get the speed and features of SATA, whatever the version, both the motherboard and the hard drive itself have to support the same version of SATA

An older hard drive controller type called IDE (sometimes called ATA) with speeds that topped out at 133 Mbps is being phased out and will become less available on future motherboards.

For this reason we recommend buying a SATA II hard drive for your new computer.

So when you go to purchase your hard drive or drives, you're looking for... 1. At least a 750 GB drive capacity.
2. At least a 7200 RPM speed with 16MB of cache.
3. Serial ATA II support.
4. If you want to try RAID look for your type of RAID support 0, 1 or 5 on the motherboard.

* * *

Build a PC Computer - Installing video, sound and other cards - All New for 2009 - homepcbuilder.com from Michael Cooper on Vimeo.



Buy the complete series of videos showing how to build a pc computer at homepcbuilder.com

Overview
In lesson 1 we'll cover SATA, IDE, external and SSD hard drives, what features and specs to look for when shopping, and how much you can expect to pay when building your own computer.

The hard drive is where all information is stored on your computer. Be it the Windows operating system, programs you install, or files you download and create on the computer. Everything is stored on the hard drive.

When selecting a hard drive to install into your computer there are two basic features you need to consider. They are the capacity and the speed of the drive.

Capacity:

Capacity is how much data a hard drive can store. Capacity is measured in Giga Bytes and Tera Bytes. 1 GB is made up of 1000 Mega Bytes. 1 TB is made up of 1000 GB. To give you an example of how much you can fit into 1 GB of hard drive space, take a MP3 audio file. The average MP3 audio file takes up 5 MB. Divide 1000 by 5 and you get 200. So 1 GB of hard drive space can store 200 MP3 music files. A 1 TB hard drive, which is 1000 GB can store 200,000 MP3 music files.

The size of the drive you choose is up to you. Generally you should buy the biggest drive you can afford. We recommend at least a 750 GB drive.

Speed:

The speed of the hard drive is determined by the revolution speed of the disk inside the hard drive and the amount of memory cache included in the drive.

The rotation speed is measured in RPMs or revolutions per minute. Most hard drives spin at 7200 revolutions per minute. Faster hard drives spin at 10,000 or 15,000 RPMs. The revolutions speed is important because the faster the drive rotates, the more quickly data can be written to and read from the hard drive.

10,000 and 15,000 RPM drives are expensive and the capacities are limited. We recommend buying a 7200 RPMs drive.

The memory cache helps to speed up the accessing of the information on the drive and the more of it the better. Drives can have 32 MB or more of cache. When purchasing a hard drive, a minimum of 16 MB of cache is recommended.

Solid State Drives

SSD or Flash memory based drives have no spinning disk to store data on. All information is kept on flash memory chips and can be read back much quicker than from a disk based drive. These drives are expensive and have lower capacities of between 8GB to 512GB.

Larger drives are coming and you can expect the prices to drop, but disk based drives will continue to be the most popular due to their far greater storage capacity.

Interfaces:

The hard drive connects to the computer through the hard drive controller on the motherboard. The most common hard drive controller is called Serial ATA or SATA. Sometimes pronounced say-ta or sa ta. A SATA controller's speed is measured in Mega Bytes or MB per second. The original form of SATA had a speed of 150 MBps.

SATA II controllers which are found on all motherboards today have a speed of 300 MBps. Also, SATA II introduced a few new features. The most important is called Native Command Queing or NCQ which speeds up the access of data a little bit more. The next version of SATA will be called SATA III and will run at 600 MBps and will probably also include a few new features.

To get the speed and features of SATA, whatever the version, both the motherboard and the hard drive itself have to support the same version of SATA

An older hard drive controller type called IDE (sometimes called ATA) with speeds that topped out at 133 Mbps is being phased out and will become less available on future motherboards.

For this reason we recommend buying a SATA II hard drive for your new computer.

So when you go to purchase your hard drive or drives, you're looking for... 1. At least a 750 GB drive capacity.
2. At least a 7200 RPM speed with 16MB of cache.
3. Serial ATA II support.
4. If you want to try RAID look for your type of RAID support 0, 1 or 5 on the motherboard.


* * *

Build a PC Computer - How to Install a motherboard - All New for 2009 - homepcbuilder.com from Michael Cooper on Vimeo.



Overview
In lesson 3 we'll take the next step to make a computer by installing the motherboard into the case. We'll attach the Intel CPU cooler to the motherboard and connect the cables to the motherboard.

Motherboard Risers

To install the motherboard into our case we first have to position the risers. The risers are designed to raise the motherboard off the back of the case to prevent an electrical short.

The risers are screwed into positions around the back of the case to match up with screw holes on the motherboard. The risers have screw holes in them to allow another screw to go through the motherboards holes and secure the motherboard to the case.

Some cases come with risers that clip into place, in the case and other cases have risers that are built in.

The best way to find the positions for the risers in the case, is to hold the motherboard in place and look for the holes in the case that correspond to the holes in the motherboard.

Be sure to put risers where ever a screw can go through a hole in the motherboard. Its important not to add unneeded risers because any risers that dont correspond to a hole in the motherboard will make contact with the circuits on the back and short out the motherboard.

Once the risers are in place we need to install the face plate for the motherboards external connectors on the back of the case.

Face Plate (rear panel)

The faceplate is included with the motherboard. You may have to remove part of the plate with your screw driver if it covers the connectors on the motherboard. The case will usually come with a generic plate that you have to remove. Press the edges of it from the outside of the case and it will pop out.

Then slide the face plate that came with the motherboard into place, from the inside of the case. Press around it's edges and it will snap in.


Installing the Motherboard

To attach the motherboard, insert it into position and move it to the back of the case, so the external connectors are sticking out the back.

You should see the risers through the holes in the motherboard. Put the first screw in the top left hole, but leave the screw a little loose. This will hold the motherboard in place and still allow you to move it slightly in order to add the remaining screws.

Add the next screw at the bottom right of the motherboard and leave it loose as well. The rest of the screws can go in any order.

Once all the screws are in, push the motherboard toward the back of the case and tighten all of the screws down.

Connecting Front Case Cables

The last step in installing the motherboard is to connect the cables from the front of the case.

On this case there are separate cables for the Power and Reset buttons, and a HDD LED, which attach to pins at the bottom of the motherboard. We could connect them directly to the motherboard, but this Asus motherboard came with a Q-Connector. The Q-Connector lets you plug all of the cables in it. Then you plug the Q-Connector into the pins on the motherboard.

If you have a motherboard from a different manufacturer, check the motherboard manual to locate and identify the pins. Connect the cables with the names facing the top of the motherboard.

This will insure, in most cases, that they are attached in the correct direction. If it turns out that a button or light on the front of the case doesn't work. Make sure the cable is connected to the right pins and try flipping it over.

Most cases also have ports on the front panel for audio in and out, USB and Firewire. Firewire is also called 1394

The audio cables from the front panel connect to a AAFP header on the motherboard. The connector has one missing pin and will only go in one way.

We're installing an add-on sound card in Lesson 8, so we'll wait to install the audio cable.

The USB and Firewire cables from the front panel will go into colored headers on the motherboard. The USB headers are usually blue and the Firewire, red.

Be sure to check your motherboards manual to identify the USB and Firewire headers. The connectors are pinned the same, so it is possible to plug a Firewire cable into a USB header. If you do, the motherboard will be damaged.

Some cases will also have a loose grounding cable. If your case does, remove a screw that holds the motherboard, attach the grounding cable and tighten down the screw.